Sınırlar Ötesi 2010

Sınırlar Ötesi 2010 - "Suriye", "Ürdün", "Lübnan"


Gezimizin serüveni 2010 senesinin başında başlamıştı. Abilerimiz bize yazın 3 ülkelik bir gezi düzenleneceğini bu ülkelerin Suriye, Lübnan,Ürdün olacağını söylemişlerdi.İlk duyduğumda çok heyecanlandım. En büyük hayallerimden birisi olan bu yurtdışı serüveni böylece başlamıştı. Yaz geldi ve biz abilerimizle olan irtibatlarda işlemlere başlamamız gerektiğini öğrendik. Bu işlemler neler mi olmalı? Öncelikle pasaportunuz yoksa bir pasaport edinmelisiniz. Başvuru için www.e-pasaport.gov.tr adresini kullanabilirsiniz. Bunun yanında ISIC (International Student Identidy Card) yani uluslararası öğrenci kartı edinmelisiniz. Bu kartla yurtdışında öğrenciliğin getirdiği kolaylıklardan faydalanabilirsiniz. Bu kartı ise Taksim’de bulunan Gençtur bürosundan alabilirsiniz. Biz bu hazırlıkları tamamladık. He birde bizim gibi reşit sayılmıyor yani 18 yaş altında iseniz gideceğiniz kişi için noterden muvaffakatname almanız gerekiyor. Hazırlıklar bitti. Ve gün geldi çattı. 23 Temmuz 2010 akşamı arkadaşlarımızla buluştuk. Yola minibüs tarzı bir arabayla çıktık. O anda tüm veliler ve tüm genç seyyahlarımızın yüzünde tatlı bir heyecan vardı. Vedalaşma sonlandı ve herkes arabadaki yerini aldı. Abilerimiz bizlerden kimliklerimizi ve pasaportlarımızı topladılar. Belgelerin toplu bir yerde olmasının daha iyi olacağını düşünüyorlardı. Abilerimiz bize tahmini saat 13 civarı sınır kapısında olacağımızı söyledi. Saat 23.30’da aracımız  etti. Önce arkadaşlarla beraber konuştuk. Yolu seyrettik. Uzun bir yolculuğun bizi beklediğini biliyorduk. Tam 1156 km yolumuz vardı. Bu bilgiyi ise aracımızda bulunan navigasyon cihazından edinmiştik. Saat 01’de herkes uyumaya başlamıştı. Bende uyudum. Sabah kalktık ve namazımızı kıldık. Tekrar yola çıktık. Bu tarz gezi düşünenlere tavsiyem yolda sıkılmamak için önceden bir araştırma yapıp can sıkmayacak ilgi çekici dinlenme mekanları bulunmasıdır. Abilerimin böyle bir araştırma yaptıkları kahvaltı ve dinlenme için Tuz Gölü’nde durmamızdan belli idi. Ben ilk kez görüyordum. İlgi çekiciydi. Sular çekilmiş ve etrafta tuz kaynağı kalmıştı. Kahvaltımızı da burada yapmaya karar verdik. Evden getirdiğimiz çeşitli yiyecekleri çıkarıp kahvaltıya başladık. Yolun başında unuttuğumuz bir konu vardı; içecekler. İçecek olarak meyve suyu aldık. Bu hatamızı fiyatına bakınca anladık. Yeterince pahalıydı. Kahvaltımızı yaptık ve tekrar yola çıktık. Yol boyunca belli aralıklarla durup mola verdik. Neyse yolumuzu kısa keselim. Uzunca bir yol sonra Gaziantep civarlarındaydık. İlk olarak Antep’te bir baklava yeriz diye düşünmüştük. Ama yolun uzun sürmesinden dolayı abimiz “Şam’da yiyelim. Orada da baklava güzeldir” dedi. Biz birkaç itiraz ve tezahürat ile rotayı Antep şehir merkezine çevirttik. Merkezde epey tatlıcı aradık. Sonunda bir tane bulduk. Yedik ve gerçekten böyle bir tatlı yememiştik. Abimize bizi kırmayıp buraya getirmesinden dolayı teşekkürlerimizi sunup tekrar yola çıktık. Bir  iki saatlik bir yoldan sonra Kilis-Öncüpınar sınır kapısına geldik. Garip bir duygu içerisindeydim. İlk kez bir sınır kapısından geçecektim. İşlemlerin hemen biteceğini düşündüm. Abilerimiz pasaportları alıp memura gittiler. Birkaç soru sonrası damgalar basıldı ve pasaportlarımız verildi. Arabaya tekrar atladık ve Suriye kapısına doğru ilerlemeye devam ettik. Biz yine bekliyorduk. İşlemler yapıldı ve abilerimiz geldiler. Sonra Suriye Bankası’na gittik ve çoğunluğumuz 50 TL bozdurduk. Bu ise 1475 Suriye Lirası’na dek geliyordu. Öğrendiğimiz kadarıyla 1 Suriye Lirası 3 kuruşa denk idi. Sonra arabamızın aranması için gelen görevli bize nereye gidiyorsunuz, niçin gidiyorsunuz gibi sorular sordu. Bizde “Halep’e gezi amaçlı gidiyoruz. Öğrenciyiz” dedik. Bunları duyunca sadece iki çantamızı eliyle yoklayıp “geçebilirsiniz” dedi. Kapıyı kapattık. Tüm arkadaşlar birlikte artık Suriye’deyiz gibi çeşitli bağırmalarla ilerledik. En son bir görevliye geldik ve damgaları kontrol etti. Ne yazık ki bir arkadaşımızın damgası basılmamıştı. Az önceki bağırışmalar sona erdi. Geri döndük. Damga basıldı. Görevli tekrar kontrol etti ve geçtik. Herkes son kez ailesi ile görüştü. Görüşmeler bitti ve Suriye’ye giriş yaptık. Suriye bize değişik geldi doğal olarak. Kimse Suriye’yi böyle beklemiyordu. Bizim evlerimizden bizim yapılarımızdan daha değişikti. Burası aynı bizim oynadığımız oyunlardaki haritalara benziyordu.Yol üzerinde Halep tabelasında Arapça Halep ve İngilizce Aleppo yazıyordu. Takip ettik ama önce mazot almamız gerekiyordu. Girdiğimiz tüm benzincilerde hep tırlar vardı ve çoğunluğu Türklerdi. Mazotumuzu aldık ve depomuzu 1500 Suriye Lirasıyla doldurduk. Bu TL ile yaklaşık 50’ye tekabül ediyor. Yeterince ucuzdu. Abimizde burada mazotun ucuz olduğunu bize söyledi. Yola devam ettik. Sonra yine uyuya kalmışız ki bir uyandım. Halep’e ulaşmıştık. Burası sınırdan sonraki yerleşim yerine oranla bizim buralara daha yakındı. Hepimiz çok acıkmıştık. Yapılan açıklamaya göre ilk hedefimiz yemek yemek olacaktı. İlerledik ve birkaç yere girdik. Buralarda yapılan içki satışından dolayı yemek yemedik. İleride Anadolu isminde bir Türk lokantası vardı. Bizi üst kata çıkardılar ve yemeği bekledik. Bize döner ve ayran getirdiler. Dönerin tadı içinde bulunan soslardan dolayı hiç güzel gelmedi. Ben ve çoğumuz bu döneri yiyemedik. Gelen ayran ise sarımsaklı gibi garip bir şekildeydi. Bunu da bir yudum sonrası daha ağzıma sürmedim. Meğerse Suriye’de her yerde alabileceğim tek ayran buymuş. Birde menemen tarzı bir şey getirdiler. Aç kalmamak için ondanda biraz yedik ama onu da tam yiyemedim. Yemek kültürleri yok gibi bir şeydi. Buradan çıktık ve şimdi hotel bulacağımız söylendi. Abilerimiz birkaç yere baktılar. Bakılan hotellerde banyoların ortak yani bir katta bir tane olduğunu öğrendik. Sonra yolun karşısında bir hotel vardı. Oraya bakmamıştık. Abi gidin siz bir bakın dedi. Gittik ve 14 kişi olduğumuzu anlatamadık. Arapça 14 kişiyiz diyoruz adam anlamıyordu. Olmayacak dedik çıktık. Abi de buranın kapısına gelmişti. O görüştü ve yer olduğunu öğrendik. Çıktık odalara baktık ve güzeldi. Her odanın kendi banyosu, kliması, tavanda asılı bulunan pervanesi, televizyonu, buzdolabı vardı. Yeterince güzeldi. Odalar 3 kişilikti ve kalacak yer olarak burayı seçtik. Eğer Suriye’ye gitmeyi düşünüyorsanız kalacağınız hotellerde bu özelliklerin olmasına dikkat edin. Arabadan çantaları aldık ve yerleştik. Abi bize istediğiniz kadar gezebilirsiniz. Ancak yarın uykumuz var demek yok dedi. Yol yorgunluğunun bulunmasına rağmen çıktık dışarı ve gezmeye başladık. Bizim tayfadan 5 kişide yolun karşısında bir şeyler içiyordu. Hemen yanlarına gittik. Orada büyük bir meyve suyu yapan dükkan vardı. Sıkarak has meyve suyu yapıyorlardı. Tadını sorduğumuzda güzel olduğunu söylediler ve bizde birer tane aldık. İçtik ve bizde beğendik. Sonra ilerledik. Sokaklarda geziyorduk. Fark ettik ki burada trafik taksilerden oluşuyor. Suriye trafiğinde her sokakta en az 3 taksi görmeniz mümkün. Dikkatimizi çeken bir başka husus ise trafikte çok korna sesinin duyulmasıydı. Gittik gittik ve meydan gibi bir yer bulduk. Orada kaldırıma oturduk ve etrafı gözetledik. Birkaç resim çekildik ve tekrar hotele dönmeye karar verdik. Yatağa yattım ve anında uyumuşum. Sabah kalktığımda saat 9 idi. Hemen hazırlandık. Çantaları alıp arabaya yerleştirdik ve ilk olarak kahvaltı yapmak için bir yer aramaya başladık. Abi bize yemekleri sundu. Felafil adında bir yiyecek olduğunu söyledi. Tadına baktık ve almaya karar verdik. Bazı arkadaşlarımız macunat adında bir yiyecekten aldılar. Abimiz ve birkaç kişi adını bilmediğim garip bir yiyecek aldılar. Felafili yedik ve doyduğumuzu ama macunatın daha lezzetli olduğunu öğrenmiş olduk. Abimiz ve onunla yemek yemeğe gidenlere baktığımızda aldıkları yemeğe öylece bakakaldıklarını gördük. Abi yemeğini bitirmişti. Çünkü o bu yemeklere alışıktı. Daha önce Arap ülkelerine çokça gitmişti. Neyse yemek bitti. İlk hedefin Halep Kalesi olduğunu öğrendik. Halep Kalesi görünmüştü. Ona doğru giderken bir camiinin yanından geçtik. Bu camiinin adının Emevi Camii olduğunu ama bunu Şam’daki Emevi Camii’yle karıştırmamamız gerektiğini öğrendik. Kaleye vardık. Çok hoş görünüyordu. Resim çekildikten sonra girişe gittik ve size başta bahsettiğim ISIC kartı ilk kez işe yaradı. Bu karta sahip olmayanlara oranla epey bir indirim yapılıyordu. Biletleri aldık. Kaleye girdik. Bakına bakına gidiyorduk. Bir camii gördük. İçine girdik. Rehber bize camiiyi anlattı ve oda gibi bir yer gösterdi. Burada Hz.İbrahim’in namaz kıldığını belirtti. Bizde abdesti olanlar orada bir namaz kıldık ve buradan çıktık. İlerde Kale’nin en yüksek noktasına çıktık. Buradan Halep’in manzarası o kadar güzeldi ki oturduk 10 dakika kadar izledik ve sonra biraz aşağıdaki çay bahçesinde indik. Birer çay içtik. Halep’e gideceklerin burada bir.çay yudumlamasını tavsiye ederim. Sonra aşağıya indik. Emevi Camii’ye gidecektik. Ama önce kapalı çarşıya benzer bir çarşıya girdik. Sonra aldığımız kararla namaza kadar bu çarşıda gezebileceğimiz söylendi ve biz dağıldık. Çarşıya dikkatle bakıyorduk. Hediyelik eşya tarzı bir şeyler var mı diye ama güzel birşey bulamadık. Birkaç arkadaşımız alışveriş yaptılar. Sonunda anladığımız gibi turistlere çok pahalıya satıyorlar. Alışveriş yapan tüm arkadaşlarımız pahalıya alışveriş yapmıştı. Namaz vakti yaklaştı ve hepimiz camiide toplandık. Namazı cemaatle kıldık. Sonra tekrar çarşıyı dolandık ve yine namazı kıldık. Sonra şu meyve suyu satan yerde meyve suyu içtik. Çünkü herkes beğenmişti. Sonra arabaya bindik ve Suriye’nin bir başka ili olan Hama’ya doğru yola çıktık. Yolda abimiz bize Hama hakkında yapılmış zulümleri anlattı. Hama’ya vardık. Arabayı park etti. Ali Baba isminde restorana gittik ve sipariş verdik. Hazır olana kadar oradaki bir camiide namaz kıldık. Sonra gittik. Yemeği yedik. İlk akşam yediğimiz yemeğe oranla çok daha güzeldi. Sonra değirmenlerin bulunduğu bir gezi mekanının yanından geçip El-Nuri isminde bir camiiye gittik. Namazı kıldık ve tekrar o gezi mekanına geldik. Belli bir saatte buluşma şartıyla ayrıldık ve gezdik. Değirmenler çok ilgi çekiciydi. Söylenilenlere göre değirmenin altından geçen su Asi Nehri idi. Belirlenen saat gelince toplandık ve abi kalınabilecek hotel bulamadıklarını çaresiz olarak arabada kalmamız gerektiğini söyledi. Bizde az daha gezip sonra arabada kalalım dedik ve saat 01’e kadar tekrar gezdik. Sonra toplandığımızda yola çıkma kararı aldık ve Şam’a doğru yola çıktık. Hedef  Şam’a varmak sonra orada kalmadan direk Lübnan’a uğramaktı. Lübnan’a şahsi aracımızla gitmeyecektik. Çünkü orada iç karışıklık bulunduğunu öğrendik. Yola çıktık. Biz yine uyumuşuz. Uyandım ve Şam’daydık. Abimiz en çok Şam’ı övmüştü bize. Harbiden de öyle idi. Ebu-Nur isminde bir camiiye gittik. Orada sabah namazı kıldık ve sonra orada saat 8’e kadar uyuduk. Kalktığımızda camiinin yemekhanesine misafir olarak çağırıldık ve orada kahvaltı yaptık. Öğrendiğimiz kadarıyla orada çok Türk vardı. Yemekhane’de bile bir sürü Türk vardı. Meğerse Türkiye’den bazı vakıflar Arapça eğitimi için buraya öğrenci göndermişti. Yemeği yedik ve arabamızla Lübnan’a gidebileceğimiz otobüslerin bulunduğu otogara gittik. Arabamızı buraya bıraktık. Bir otobüs ayarladık ve ona yerleştik. Bizimle birlikte bazı Araplar ve birkaç turist vardı otobüste. Sonra hareket ettik. Bir buçuk saat kadar yol gittikten sonra Lübnan sınırına geldik. Biraz trafik vardı. Ama sorun olmadı. İşlemleri hallettik ve yola çıktık. Hedefimiz Lübnan’ın başkenti Beyrut’a gitmekti. Öğrendiğimize göre bu ülkenin %60 müslümandı. 2 saat kadar yol gittikten sonra saat 14’de Beyrut’ta yine otogarda indik. Gece geç saatlerde döneceğimiz için dönüş arabamızı da rezervasyon yaptık. Gece saat 23.30’da dönecektik. Yine ilk hedefimiz yemek yemekti. Yürürken bir sokakta büfe tarzı bir yer bulduk. Orada yemek yedik ve bu gezideki en doyduğumuz yerlerden biriydi. Sonra namaz kılmak için camii aramaya koyulduk. Lübnan yapısı insanları bakımından %40’ının Müslüman olmayışını belli ediyordu. İnsanlar çok lüks yaşam yaşıyorlardı. Lüks arabalar, lüks giysiler… Her şeyleri lüks. Burada bu insanlar böyle yaşarken bizim mazlum kardeşlerimiz nasıl yaşıyorlar diye düşünmeden geçemiyor insan. Yürürken camiimizi bulduk. Bu arada havada çok boğucu ve sıcaktı. Camiide namaz kıldık ve camiden çıkarken o günün berat kandili olduğunu pankarttan öğrendik. O günün akşamı berat programı vardı. Bizde bu programlardan birine katılmayı istedik. Sonra çıktık ve orada yüzecektik. İleride kayalıklar vardı. Abimiz 2 km kadar var demişti. Ama biz 2 km kadar yürüdük kayalık falan yoktu. Abi sıkılmayalım diye bize asıl yolu söylememiş. Sonra ikindi namazımızı da kılıp bir minibüsü doldurduk. En iyisi bir araçla gitmekti. Yolda giderken gözlemlerimde bazı yerlerde hala 2006 İsrail-Lübnan savaşının kalıntılarını görüyorduk. Neyse minibüs şoförü belki başka yolcu bulurum düşüncesiyle çok yavaş gidiyordu. Sıkıldıysakta sonunda kayalıklara geldik. İndik. Kayalıklara doğru yürüdük. Epey yüksek kayalıklar vardı. Biz, bize uygun alçak kayalıklara doğru indik. Abimiz ve bazı arkadaşlar bana göre yüksek bir yerden denize atladılar. Bende yapmak istiyordum ama daha önce hiç bu kadar derin bir yerde yüzmemiştim. Zaten yüzmemde biraz sorunlu olduğundan biraz korku benzeri duygulara kapıldım. Sonunda kenardan atladım. Baktım. Hiçbir sorun yok. Bende bana uygun kısa bir yerden atladım. Burada 2 saat kadar yüzdük. Sonra çıktık. Berat programına yetişmemiz lazımdı. Berat programına Şiilerin bulunduğu mahallede katılmaya karar verdik. Şiilerin namaz kılışını ilk kez görecektik. Akşam namazını kıldılar. Bizden farklı bir şekilde kılıyorlardı. Biz dikkat çekmemek amacıyla teker teker namaz kıldık. Sonra baktık ki yatsı namazını cem ediyorlar. Ve bundan dolayı yatsı ezanını da okumuyorlar. Berat programı başladı. Bir saat kadar dua ettiler. Bizde dinledik ve camiden ayrıldık. Suriye’ye dönme zamanımız yaklaşıyordu. Lübnan’da ilk yemek yediğimiz lokantada tekrar yemek yedik. Sonra otogardan Suriye’ye dönüş yaptık. Gece 3 civarı Şam’daydık. İstanbul’daki çalışmalarımızdan bir abi bizim için bulduğu hotele götürdü. Öyle yorulmuştuk ki hotele çıkıp direk yatağa düşüverdik. Sabah oldu ve hotelden ayrıldık. Çünkü bu hotel ücret olarak biraz yüksekti. Bir alt sokakta başka hotel bulduk ve buraya yerleştik. Buradan çıktık ve sahabelerden Ebu Derda’nın kabrini ziyaret ettik. Ordan ünlü komutan Selahaddin Eyyubi’nin kabrini ziyaret ettik. Buradanda ayrılıp Emevi Camii’ye geçiş yaptık. Orada biraz oturup namaz kıldıktan sonra Hamidiye Çarşı’sında dağıldık. Bu arada abilerimizden biri İstanbul’daki işlerinden dolayı bizden ayrıldı. İki gün sonra tekrar geri gelecekti. Yine bir araştırma ile çarşıyı gezdik. Fakat Halep’teki fiyatların anısıyla kimse alışveriş yapmadı. Türk olduğumuzu duyan herkes bize güleryüzle, sevecen, misafirperver yaklaşıyordu. Bir de kime yol sorsak herkes işini bırakıp beni takıp et komutuyla bizi gideceğimiz yere götürüyordu. Bu ise Arapların misafirperverliğini gösteriyordu. Çarşı’da gezinmeyi bitirip teknolojik eşyaların satıldığı bir caddeye gittik. Orayı da gezdik ve sonra akşam namazını kılmak ve Arapça sohbet dinlemek için Mescidi İman isminde bir camiye gittik. Namazı kıldık ve sonra da sohbet dinlemek için beklerken sohbet olmadığını öğrenip başka bir camiye gittik. Biraz sohbet dinledik ama abimiz dışında kimse sohbeti anlamıyordu. Burayı da terk ettikten sonra tekrardan ilk gün gittiğimiz ve orada kaldığımız Ebu-Nur camisine gittik. Orada döner yedik. Bu döner en azından Suriye’de ilk gün yediğimiz dönerden daha güzeldi. Bu camiide namazı kıldıktan sonra ailemizi aramak için İnternet Cafelere gittik. Ev telefonlarını aramanın dakika ücreti 8 Suriye Lirası(yani 24 kuruş), cep telefonlarını aramanın ücreti iste 10 Suriye lirası(yani 30 kuruş) idi. Ailelerimizi aradık ve sonra Hamidiye Çarşı’sına gitmek için arkası açık bir kamyonete atladık ve çarşıya vardık. Çarşıya dondurma yemek için gelmiştik. Gittik yedik. Ardından hotele gittik. Biraz muhabbet edip yattık. Kalktığımızda yemeğimiz hazırdı. İlk gün bahsettiğim macunatlardan ve portakal suyu vardı. Karnımızı doyurduk. Hemen Hicaz Demiryolu Şam şubesine gittik. Orada bizi rehber abi bekliyordu. Bize burayı anlattı. Gezdik ve sonra da Selimiye Külliyesi’nin yanındaki mezarlığa gittik. Bu mezarlığa Türkler dışında kimse giremiyormuş. Suriye vatandaşları bile. Burayı anlattı. Burada hep padişah kızları, oğulları ve bir tane padişah vardı. Bu padişah Osmanlı son padişahı Vahdeddin idi. Rehber Vahdeddin’in bize tarihte anlatıldığı gibi kötü biri olmadığını bunu araştırarak öğrenebileceğimizi anlattı. Buradan çıktık ve hemen yan tarafındaki Süleymaniye Külliyesi’ne girdik. Bu camii ise restorasyondaydı. Suriye devleti bu camiiyi restorasyon için iskeletler takmışlardı. Ama bunu camiiyi yıpratarak her yerini delerek yapmışlardı. Türkiye başvurusuyla bu camiinin restorasyonunu almıştı. Artık restorasyonu Türkler yapacakmış. Sonra Emevi Camii’ye gittik. Daha önce gittiğimiz yerlere rehberle bir daha gidiyorduk ki bize tarihini anlatsın diye. Camiiyi bize anlattı. Sonra Hz. Yahya’nın kabrini ziyaret ettik. Zaten bu camiinin içindeydi. Sonra çıkıp Peygamber Efendimiz(s.a.v)’in torunu Hz. Hüseyin’in başının bulunduğu türbeye gittik. Ordan çıktık ve Sahabe mezarlığı denilen bir yere gittik. Bilal-i Habeşi’nin kabrini ziyaret ettik. Buradan da ayrılıp Hz. İsa’nın küçüklüğünün geçtiği kasabaya gittik. Burada 2 camii 11 kilise vardı. Bir kiliseye gidip bilgi aldık ve ayin dinledik. Ordan bir kadının ilk, temiz Hıristiyanlığa inandığı için yakalanma emri aldığında Allah’a “Bana yardım et” diye dua etmesiyle yarılıp açılmış dağların arasından geçtik. Bu bölgeden bizden başka çok turist vardı. Bu kasabayı da gezdikten sonra Hz. Hüseyin’in kardeşi büyük direnişçi Hz. Zeynep’in kabrine gittik. Burada da epey Şii vardı. Bu türbeye çokça para harcanmıştı . Sadece kubbesi 4,5 ton altından yapılmıştı. Bir türbe için bu kadar para harcanması bizi çok üzdü doğrusu. Burayı da gezdikten sonra tekrar Ebu-Nur Camii’nin oraya gittik. Yine yemek yedik. Namazı kıldıktan sonra hotele gittik. Arkadaşlar hotele giderken biz 5-6 arkadaş gezmek için onlardan ayrıldık. Bir iki saat Emevi Camii’nin etrafını gezdik. Sonra hotele gittik ve yattık. Sabah oldu ve bizden ayrılan abimiz Şam’a geri gelmişti. Bize randevumuz olduğunu acele etmemizi söyledi. Biz koridorda bekliyorduk. Sonra bir arkadaşım gözlüğünü alacaktı. Beni de çağırdı. Almak için odaya gittik. Geri döndüğümüzde gitmişlerdi. İkimiz kalıverdik. Hotelde biraz dinlendik. Sonra çıktık ve çarşıyı gezdik. Emevi Camii’nin arkasındaki sokakta biraz gezdik. Sonra Şam’ın merkezinde epey gezdik. Artık burada kaybolmamız çok zor olurdu. Sonra hotele gittik. Odaya girdik. Arkadaş uyudu. Tam bende uyuyacaktım ki kapıdan bir abi girdi. Hadi gidiyoruz dedi. Bizi almak için gelmişlerdi. Arabaya bindik ve bizim mekânımız olan Ebu-Nur Camii’nin oraya gittik. Namaz kıldık. Camii’nin cemaati çok boldu Allah’a şükür. Cuma kılar gibi akşam namazı kıldık. Sonra biz yokken ne yaptınız diye sordum arkadaşarıma. Bush’a ayakkabı fırlatan kişiyle (Muntazar El-Zeydi) sohbet yapmışlar. Sonra da Hamas’ın merkezine gidip Hamas hakkında bilgi alıp muhabbet etmişler. Bu ayrı kaldığımız zamanda çok şey kaçırdığımızı düşünüyorum. Namazdan sonra Camii kapısında Tayland’da bulunan Patani’li abiler bizi kaldıkları eve götürdüler. Bize zulüm altında olduklarını, Filistinle aynı durumda olduklarını onların sesinin duyurulduğunun ama kendilerinin sesinin duyurulmadığını, kendilerini Türkiye’de tanıdıklarımıza anlatmamızı istediler. Bu yazı vesilesiyle bende sizlere anlatmış oluyorum. Patanililer hakkında araştırma yapıp elinizden geleni yapmaya çalışırsanız o insanlarda belki biraz daha mutlu yaşayabilirler. En azından zulüm görmemeleri bizim için önemli olmalı. Bize Patani’yi anlattılar. Sonra ise bize Patani mutfağından yemek yedirdiler. Yemeklerini beğendik. Allah onlardan razı olsun. Buradan çıktık ve hotele gittik. Bu hoteldeki son gecemizdi. Artık Ürdün’e gidecektik. Uyandığımızda hemen toplandık ve yola çıktık. Ürdün’e giderken yol üstünde Neva köyüne uğradık. İmam Nevevi’nin yaşadığı köydü burası. İmam Nevevi’nin kabrini ziyaret ettik. Buradan Busra şehrine uğradık. Peygamberimiz(s.a.v)’in amcasıyla geldiği ve peygamber olduğunun amcasına bildirildiği şehirdi burası. Burada antik kent vardı. Burayı dolaştık ve burada bir antik tiyatro vardı. Çok güzeldi. Burayı da gezdik. Sonra rahip Bahira’nın peygamberimizle görüştüğü kiliseyi gezdik. Rahip Bahira’nın evini gezdik. Sonra  peygamberimizin devesinin oturduğu yeri gezdik. Ordan Mescidi Ömer’de Cuma namazımızı kıldık. Arap ülkesinde Cuma namazı kılmakta bir başka güzel oluyor. Cuma’dan sonrada hedefimiz Ürdün sınırıydı. Yola çıktık. Ürdün sınırında biraz sorun oldu. Lübnan arabamızla girmediğimiz halde arabayla girdik gibi işlemişler. O biraz sorun oldu. Onu hallettik. Sonra ise Ürdün kısmında 14 kişi olunca biraz dikkat çektik. Orada da birkaç sorun oldu. Onu da hallettikten sonra Ürdün’e giriş yaptık. Yol üzerinde Ölüdeniz’de durduk. Orada yüzmek istedik. Biraz maliyetli olsada Ölüdeniz’e girdik. Böyle bir su görülmemiştir. Suyu çok sıcaktı. Resmen yandık. Ve o kadar tuzluydu ki insan su içinde batmıyor. Ölüdeniz’e girmenizi tavsiye ederim. Ama bana sorarsanız ikinci kez girer misin diye girmem derim herhalde. Çünkü çok tuzlu. Su ağzıma kaçtı birkaç kere ağzımı çok yaktı. Gözüme kaçtı. Kör oldum resmen. Yıkayana kadar açamaz durumda kaldım. Duş aldık ve yola devam ettik. Ürdün’ün başkenti Amman’da konaklayacaktık. Namaz kıldık. Yemek yedik. Sonra hotel aradık. Bir tane bulduk. Tüm odaları adamın bize gösterdiği gibi değildi. Yani adam iki yüzlülük yapmış oldu. Başka hotel aradık. Onu bulup uykuya dalmamız saat 02’yi buldu. Sabah kalktık. Ürdün Kralının kendi adına yaptırdığı camiiyi ziyaret ettik. Sonra yola çıktık. Hedef Akabe şehriydi. Yol üzerinde Hz. Musa’nın yaşadığı, vefat ettiği tepeyi ziyaret ettik. Sonra akşama Akabe’ye vardık. Akabe daha güzel bir şehirdi. Beyrut’tan sonra ikinci güzel ildi. Akabe’de güzel bir yemek yedik. Sonra biraz gezdik. Teknoloji mağazalarına baktık. Hotel bulduk ve dinlenmeye koyulduk. Sonraki gün  Kızıldeniz sahiline gittik. Üç dört saat yüzdük. Çok güzel geçti. Kahvaltı yaptık. Hotele geçtik. İki saat dinlenip Vadi Rum isminde çöle gittik. İki tane cip kiraladık. Bu çöl gezisi çok maliyetli oldu. Ama oldukça güzeldi. Çöl çok güzeldi. Bedevi çadırlarına gittik. Orada birikmiş kum tepesi vardı. Ona çıktık. Üzerinde çok güzel bir manzara vardı. Manzarayı izledikten sonra kum üzerinde namaz kıldık. Oradan geri döndük Arabamıza binip Türkiye yolunu tuttuk. Saat 04 gibi Ürdün-Suriye sınırına vardık Burada işlemler yapılırken yangın çıktı. Sonra söndürdüler. Ama bu yangın bizim işlemin süresini uzattı. Sonra Suriye’yi de geçtikten sonra Türkiye’ye yine Kilis-Öncüpınar sınır kapısından girecektik. Ama burada uzunca bir vakit bekledik. Sonra Gaziantep’e gidip yemek yedik. Yemekten sonrada İstanbul yolunu tuttuk. Gezimiz çok güzel geçti. Sebep olan yardımda bulunan herkesten Allah Razı Olsun.

Genç  Seyyah
Hüseyin ÖNER

……….

Uzun zamandır görmek istediğim bu ülkeler için Cuma gecesi yola çıktık. Kilis’deki sınır kapısından çıkıp Suriye’ye giriş yapıcaktık.Kilis’e kadar ki yolculuğumuz yaklaşık 15 saat sürdü.Yol üzerinde Konya Tuz Gölü’nde durup tuz gölü önünde kahvaltı yaptık.Sonra Gaziantep’ten geçerken de durduk ve çok güzel bir baklava yedik.Sınır’da biraz bekledikten sonra Suriye’ye geldik.Şimdiki durağımız Halep’ti.Haleb’e geldik burada çarşıyı gezdik. Sonra çarşıda bir türk lokantası bulduk yemekleri pek türk yemeklerine benzemese de orda karnımızı doyurduk. Oradan sonra aseratçı diye meyve suyu satan yere gittik. Aseratçı da meyve suyu içtikten sonra otelimize gidip yattık.
Pazar sabahı saat 10 gibi kalkıp otelden ayrıldık. Çarşıda çok sevdiğimiz için 1 meyve suyu daha içtikten sonra çarşıda ilerleyerek Halep kalesine vardık. Bu kale Halep’in en yüksek noktasıydı çünkü Halep hem fazla dağlık değildi hem de kale yüksekteydi. K alenin içini gezdik. Kale gerçekten çok büyüktü içinde camiler evler hipodrom tiyatro ve daha bir  çok şey vardı. Sonra kalenin üstündeki, çay bahçesine geçtik. O rada çok güzel bir manzara eşliğinde çaylarımızı içtik. Biz buraları gezdikten sonra çarşıda 2 saat kadar gezdik. Çarşının içinde her türlü şey vardı. Çarşıdan kendimize ve ailemize hediyeler aldık. Sonra Emevi Camisi denilen ama adı Zekeriya Camisi olan camiye gittik. Bu camide Hz.Zekeriya’nın türbesi varmış. Orda namaz kıldıktan sonra caminin içini  ve biraz daha çarşıyı gezdik. Çarşıda aldığımız şeylerde belki kazık yedik ama güzel şeyler aldık.Sonra camide toplanıp Şam’a doğru yola çıktık.Şam!a vardığımızda akşam olmuştu.onun için gezmedik otele gidip yattık.Pazartesi sabahı erkenden kalkıp minibüsümüzle garaja doğru yola çıktık.Garajdan otobüse binip Lübnan’a geçtik.Lübnan’da Beyrut’a geldik.Beyrut gerçekten çok sıcaktı.İlk önce bir camiye gidip öğle namazını kıldık.Sonra minibüse binip deniz kenarına gittik ve orda Roj Kayalıkları diye bir yere geldik ve burada çok güzel eğlenip yüzdük.Gerçekten Lübnan’ın denizi çok güzeldi.Sonra namazlarımızı kıldıktan sonra garaja doğru yola çıkıp Suriye’ye kaldığımız otele geçtik ve yattık.
Salı sabahı kalktık kahvaltımızı yaptık ve Emevi cami’ne geçtik burada namazımı kıldıktan sonra hamidiye çarşısında dolaştık.Çarşıda alınacak pek fazla bir şey yoktu.Sonra hep beraber toplanıp ilk türk hava şehitleri ve Selahaddin Eyyübi’nin kabrini ziyaret ettik.Selahaddin Eyyubi çok büyük bir komutan olduğu için başka ülkeden gelen Müslüman olmayan insanlar onu ziyerete geliyorlardı ve içinde bir kabir taşı vardı bu taşı başka ülkenin imparatoru  Buraları gezdik ve daha sonra biraz sokaklarda dolaştık yolumuz üstündeki Mescidül İman camisinde adı Araksusi olan bir alim bize dondurma erdi ve bizde o camide namaz kıldık.Sonra oradan Ebu Nur camisine geçtik.Buranın ortamı çok güzeldi.Türkler bu bölgelerde çoktu.Biraz burada durduk ve şavurma diye dönere benzeyen bir şey yedik bu güzeldi hoşuma gitti.Camide yatsı namazını kıldıktan sonra otele geçtik ve yattık.       
Çarşamba sabahı…Kalktık ve kahvaltımızı yaptık.Karnımızı iyice doyurduktan sonra dün gezdiğimiz yerleri bize anlatarak gezdirecek olan Üzeyir Abi ile Hicaz Demiryolunda buluştuk.İlk gezeceğimiz yer burası oldu.Demiryolunu ve içersindeki binayı gezdik.Binada eskiden kalma tren yolu ile ilgili resimler vardı.Bu demir yolunu 2.Abdülhamit yaptırmış.Eskiden hacılar buradan geçerek Arabistan’a giderlermiş.Ama artık bu demir yolu uzak mesafeler için kullanılmıyor.Buradan çıktıktan sonra ilk türk hava şehitliğine gittik.Burada Türkiye’nin ilk uçak denemelerinde şehit olan 3 pilot yatıyordu.Sonra onun hemen yanında olan  Selahaddin Eyyübi’nin kabrini ziyaret ettik.Oradan sonra şii mezarlığı denilen sahabe mezarlığına gittik.Burada Bilal Habeşi, Hz.Zeynep, Hz.Ali’nin ve Hz.Hüseyin’in kız kardeşlerinin olduğu kabirleri ziyaret ettik.Buradan Emevi Camiine geçtik ve Hz.Yahya ile Hz.Hüseyin’in kabrini ziyaret ettik.Burada Üzeyir Abi bize Emevi Camiinin tarihini anlattı.Bu camide 4 mihrap vardı eskiden 4 mezhebin imamı da burada namaz kıldırırmış ama artık böyle bir şey yok sadece tek imam kıldırıyor.ezanı 6 kişi okuyor koro halinde ve böyle bir çok tarihi şeylerinden bize bahsetti.Buradaki işimiz bittikten sonra Selimiye camiine gittik.Burada Vahdettin’in türbesi ziyaret ettik ve onun hayatı hakkında bilgi edindik ve Selimiye Camisini gezdik.Bu cami Türkiye deki Selimiye camisi ile aynı şekilde yapılmış.Çünkü buraya çok türk geldiği için yabancılık çekmesinler diye ve eskiden Türkiye den gelen hacılar burada duraklarlarmış.Yabancılık çekmesinler diye Türkiye de ki caminin aynısını yapmışlar fakat cami restorasyona hazırlanıyordu.Bu yüzden içi tadilattaydı.Sonra Hz.İsa’nın çocukluğunu geçirdiği köye gittik.Oradaki tarihi evleri ve dağların içindeki mağara evleri gezdik.Sonra bir kiliseye geldik eski zamanda hristiyan lık hak din iken dinini iyi yaşamak isteyen insanlar buraya gelip burada ibadet ederlermiş.Burada bir hristiyan ayinini dinledik Üzeyir Abi de bize Türkçe sini çevirdi.Sonra orada bir kanyona gittik.bu kanyon rivayetlere göre eskiden bir kadın dinini iyi yaşamak için buraya babasından kaçarak gelmiş.Babası komutanmış sonra onu bulup öldürtecekmiş kadında Allah’a dua etmiş ve bu kanyon yarılmış kadın oradan içeri kaçmış ve askerler onu bulamamış.Hikayesi bu kanyonu gezdikten sonra arabamızla geri Şam’a döndük ve Muhittin ibni Arabi camisinde sohbet dinledik ve akşam olunca namazımızı kıldık ve otele gidip yattık.
Perşembe sabahı…Sabah kalktık yemeğimizi yedikten sonra bush’a ayakkabı fırlatan adam Muntazar  el Zeyd-i  ile görüştük.Onunla sohbet ettik bize Müslümanların kardeş olduğunu söyledi ve bir çok öğüt verdi ve oradan sonra Adem Abi bizi Filistinlilerin yaşadığı mahalledeki Hamas’ın merkezine götürdü.Orada Ebu Ömer adında Halid Meşal’in yardımcılarından olan biri ile görüştük bize yaklaşık 1 saat sohbet etti.Oradan sonrada  İslami Cihat Örgütünün merkezisine gittik.Orada bize Ebu Cihat adında bir abi hem sohbet etti hem de bize çay meyve çerez şeyler ikram etti.Bize İslami Cihat Örgütünün kurucusunu,niye kurulduğunu,neyi savunduğunu anlattı.Oradan sonra Ebu nur camisine gittik.Orada namazı kıldıktan sonra Patani li’lerin bizim için hazırladığı programa gittik.Bu programda bize  Patani’yi ve oradaki insanların çektiği çileleri anlattılar ve bir çocuk kuran okudu bizde onu dinledik.Sonra oradaki türk mahallesini gezdik ve türk cemisine gittik.Orda bir türk amca ile sohbet ettik.Sonra Ebu nur camisine gidip yatsı namazını kıldıktan sonra otele gidip yattık.
 Cuma sabahı…Sabah Kalktık .kahvaltımızı yaptıktan sonra Nevaya doğru yola çıktık.Neva İmam Nevevi’nin doğduğu ve yaşadığı köydü.Kabride  bu  köydeydi.Köye geldik.İmam Nevevi’nin kabrine geldik.Dualarımızı okuduk.Kabrin içinden çok büyük bir ağaç çıkmıştı bu ağaç İmam Nevevi’nin kabrinin sarmalamış koruyormuş.Kabri ziyaret ettikten sonra Ahmet ve Rıdvan hoca pazardan bize kahvaltılık  peynir,domates,salatalık aldılar.Yol üstünde bir camide bunları yedik.Bu kahvaltı bana Türkiye’yi hatırlattı.Sonra buradaki işimizde bitince Ürdün’e doğru yola çıktık yolda bir camide namaz kılmak için mola verdik.Namazı kıldıktan sonra orda bize tebliğ cemaatinden abiler sohbet ettiler ve
Bize  yemek ikram ettiler. Oradaki işimiz bitince Lübnan’a doğru yola çıktık Akşama doğru Amman’a geldik. Yemeğimizi yedikten sonra otele gidip yattık.
Cumartesi sabahı…Sabah kalktık.Ummanda Melik Abdullah camisini gezdik.Bu ülke krallıkla yönetildiği için krallar ve melikler kendi adına cami yaptırırmış.Bu camide Melik Abdullah’ın camisiymiş.Bu camiyi gezdikten sonra caminin altında olan kralın kendi ailesinin fotoğrafları ve bölgedeki önemli cami ve yerlerin maketi olan müzeyi gezdik.Oranın hemen yanındaki müzede ise gene ülkenin eski tarihi kalıntıları vardı.Bu tarihi kalıntılar arsında Osmanlının paraları ve eşyaları da vardı bu benim dikkatimi çekti demek ki zamanında Osmanlı buralara da hükmediyormuş buradaki işimiz bittikten sonra   ölüdeniz’e doğru yola çıktık.Geldiğimizde etraf yanıyordu.Hava gerçekten de çok sıcaktı.Herkes su gibi terledi.Sonra  ölüdeniz’e girmek için üstümüzü değiştirdik.Bu deniz diğerlerinde farklı olarak 400m aşağıdaydı bu yüzden sıcaktı.Hem de tuz oranı çok yüksek  olduğu için insan girince batmıyordu su yukarıya doğru kaldırıyordu.Ben girer girmez gözüme su kaçtı ve çıkmak zorunda kaldım.Bu denizin tuz oranı fazla olduğu için göze deyince çok yakıyordu.Ben dışarıda gözümle uğraşırken arkadaşlarım yüzdü.Sonra onlarda çıkınca hep beraber toparlanıp Nebo dağına gittik.Bu dağ ile Kudüs arasında Hz.Musa vefat etmiş ama tam olarak yeri bilinmiyor.Bu dağdan Hz.Musa’nın 12 pınar mucizesinin gerçekleştirdiği yeri gördük.Oradaki müzeyi gezdik.
Normalde buradan eğer hava sisli olmasaydı Kudüs’ü görebilirmişiz fakat hava sisli olduğu için biz sadece ölüdeniz’e kadar olan yerini görebildik. Ölüdeniz’le de Kudüs arasında biraz daha mesafe varmış ama biz ölüdeniz’e kadar olan yeri görebildik. Burada resim çekilip etrafa baktıktan sonra bu bölgenin  içindeki müzeye gittik.Eskiden kalma seramik taşları ve tarihi kalıntıları gördük.Sonra Akabe’ye doğru yola çıktık.Akabe’ye gelince biraz elektronik mağazalarına baktık.Ama fiyatlar neredeyse aynı olduğu için kimse bir şey almadı.Sonra yemek  yemek için bir lokantaya girdik ben ve birçok arkadaşım hamburger yedik.İyice karnımızı doyurduktan sonra otele gittik ve yattık.
Pazar  Sabahı…Sabah saat 8’de kalktık.Eşyalarımızı hazırladıktan sonra yanımızda olan Kızıldeniz’e yüzmeye gittik.Saat 2’ye kadar yüzdük.Bizim için çok eğlenceli oldu çok eğlendik.Değişik değişik balıklar gördük ve değişik bir denizde yüzmüş olduk.Denizden çıktıktan sonra yemek yedik ve Akabe’nin 45 km uzaklığında Vadi Rum diye içinde çöl olan bir yere safari yapmaya gittik.Jiplerle safari yaptık.Çölü dolaştık.Biz ikindiden sonra gittiğimiz için çok sıcak değildi.İçinde kanyon vardı orada resim çekildik.Sonra çölde eskiden kalma bir lahit vardı arabamızla gezerken şoför bize onu gösterdi üstünde değişik yazılar yazıyordu Akşam’a doğru gezimiz bitti ve arabamıza geri döndük. Önümüzde Türkiye sınırına daha 1100 km.lik bir yol  var.Yol boyunca hiç durmadan ilerledik ve Türkiye sınırına geldik.Türkiye sınırında olaylar bir şeyler oldu onun için yaklaşık 1.5  saat sınırda bekledik sonra Kilis üzerinden Gaziantep’e geçtik.Antep’te hem biz hem de hocalarımız biraz dinledi.Biz baklava ve dondurma yedik.Hocalarımız camide yatıp dinlendi.Orda gene Tebliğ cemaatinden bir abi bizle sohbet etti.Şimdi Türkiye’ye doğru yola çıkacağız. 1200km’lik  yolumuz var ve yola çıktık.Yolda genelde ben ve arkadaşlarım uyuduğu için yolla ilgili pek fazla şey hatırlamıyorum.Yolda sabah namazı için Bolu’da mola verdik.Namazı kıldıktan sonra yola çıktık.İzmit yolu üzerinde durup  sabah kahvaltısını yaptık.1saat sonra İstanbul’da olduk ve gezimiz burada bitmiş oldu.

Genç Seyyah
Enes SAYGILI

..........

23.07.2010

Türkiye’den yola saat 12 gibi çıktık.  Yol üzerinde birçok yerde durduk. Gerek namaz olsun gerek yemek olsun yolculuğumuz baya uzadı.  Durduğumuz bir yerde Konya’da bulunan Tuz Gölüydü.  Tuz gölünde biraz yürüdükten sonra yemek yiyip yola devam ettik. Yolumuz gereği Antep’ten geçtik. Geçerken de baklava yemeden olmaz tabi… Baklavaları yedik ve yola devam ettik. Yolculuğumuz yaklaşık 21 saati bulmuştur herhalde. Sınırda fazla durmadan Suriye’ye girdik. Suriye’de ilk gittiğimiz şehir Halep oldu. Yemek yiyeceğimiz bir mekân ararken Türk lokantası gördük ve içeri girdik. Melemen ve Şavurma yedik.  Halep de otel aramaya başladık ve sonunda bulduk. Otele yerleştiğimizde saat yaklaşık 11’i gösteriyordu. Arkadaşlarla dışarıya çıkıp gezdik. Gerçi şehri bilmiyorduk da olsun. İnsanlar nereye yürüse bizde o yöne doğru yürüyorduk. Neyse otele geldik. Otel odamız saat kulesini görüyordu. Biraz saat kulesini izledim ve sonrada yattım.

24.07.2010

Sabah kalktık önceki günün verdiği yorgunluğu üzerimizden atmak için duşa girdik ve yola çıktık. İlk önce Emevi Cami (Zekeriya Cami)’sinin yanından geçerek Halep kalesine girdik. Kaleden bakıldığında bütün Halep insanın ayakları altında kalıyor. Kale deyince yanlış anlamayın, bildiğimiz kalelerden değil. İçinde kocaman bir şehir barındıran kale. Bir yerde oturup çay içtik. Kaleden namaz kılmak için ayrıldık ve Emevi Camisine gittik. Namazdan önce Halep çarşısını gezdik ve birkaç eşya aldık. Namazı kıldık ve yola çıktık. Hama’ya gidiyoruz. Hama’dan kısaca bahsedecek olursak, Hasan El Benna’nın kurduğu İhvan-i Müslimin, Hama’da daha çok faaliyet gösterdiği için ve yönetime karşı tavırlarından dolayı Hafız Esad tarafından 1982 yılında katliam yaptığı bir şehirdir. Yani Suriye’nin üvey çocuğudur.

25.07.2010

Hama’ya gittik ve dolaştık. Yemek için Ali Baba adında bir lokantaya gittik. Siparişleri verip namaz için camiye gittik. Geldiğimizde yemekleri yiyip kalktık.   İlk önce Nurettin Zengi Camisine gittik. Yatsı namazını kıldık. Sonra değirmenleri izledik ve biraz daha dolaştık. Normalde akşam orda kalmayı düşünüyorduk ama vazgeçtik. Arkadaşlarla biraz dolaştıktan sonra Ali Baba lokantasında buluştuk ve yola çıktık. Bu arada Nurettin Zengi’yi tanımayan varsa anlatalım. Peygamber efendimizin bedenlerini çalmak isteyen 3 kişi kabire yaklaşınca efendimizi rüyasında görür ve bu 3 kişiyi efendimiz haber verir. Sonra Nurettin Zengi hediyeler dağıtır bu 3 kişiyi bulmak için. Ama hediyeleri almaya gelmezler. Bu 3 kişi sonra camide en ön safta namaz kılarken görülür ve suçlarını itiraf ettikten sonra da asılır.

26.07.2010

Gece yola çıktık Şam’a gitmek için. Şam’a gittik ve oradan da Lübnan’a geçtik. Lübnan’a iç karışıklıklardan dolayı kendi arabamızla gitmedik.  Lübnan’a öğle saatlerinde varabildik ancak. Otogara vardığımızda namaz için bir camiye gittik. Namazımızı eda ettikten sonra yemek yiyebileceğimiz bir yer aramaya başladık. En sonunda macunatcı bulduk ve adamın macunatlarını bitirdik. Baya bir yürüdükten sonra minibüse binip Roj Kayalıklarında yüzmeye gittik.  Kayalardan denize atladık. Çok fazla eğlendik.  Yüzmeden sonra Şii Mahallesi olan Dahiyye mahallesine gittik. Orada Hasaneyn camisine gittik. Fadlallahın kabrini ziyaret ettik. Kandil kutlamaları vardı onları dinledik. Namaz kıldık. Sonra tekrar yemek yediğimiz yere gidip gene o kadar yemek yedik. Saat 11 gibi otogara gidip otobüse binip Şam’a geri döndük. Şam’a geldiğimizde gece vaktiydi. Önceden ayrılmış bir otele yerleştik. Ve o günde öyle geçti.

27.07.2010

Ertesi gün otelden çıkıp başka otele yerleştik.  Otelden çıkıp Hamidiye Çarşısını gezdik. Sonra Emevi camisinde ikindi namazlarını kıldık. Sonra hep beraber Selahaddin Eyyubi’nin kabrini ve ilk 3 Türk hava şehitlerinin ziyaret ettik.  Oradan çıkıp Ebu n-Nur camisine kadar gittik. Etraftaki mağazaları geze geze. Mescidi İmanda Araksusi’yi dinleyecektik ama çok az bir şey kendisi ile konuştuk. Dersi de yapmadı zaten. Oradan çıkıp Başka bir camide Vehbe Zuhayli’yi dinleyebildik. Tabi hiç bir şey anlamadık. Akşam meşhur dondurmasından yedik ve otele geri döndük.     

28.07.2010  

Sabah kahvaltıdan sonra bir rehber aracılığıyla çevreyi biraz daha iyi dolaştık. İlk önce Hicaz Demiryollarının binasını gezdik. II. Abdülhamit tarafından yapılmıştır. Sonra Selahaddin Eyyubi’nin kabrini (Selahaddin Eyyubi bilindiği gibi Kudüs fatihidir.) ve ilk 3 Türk hava şehitlerini ziyaret ettik. Oradan çıkıp Rukiye Hatunun kabrini ziyaret ettik. Hz. Hüseyin’in başının bulunduğu yere gittik. Selimiye Külliyesini gezdik. Kanuni Sultan Süleyman tarafından Mimar Sinan'a yaptırılmıştır. Selimiye camisine girdik. İçi şu anda restore ediliyor ama çok güzel bir cami. İçinde hiç direk olmayan bir cami. Son Osmanlı topraklarını gördük. Sultan Vahdettin’in kabrini ve Osmanlı padişahlarının yakın akrabalarını ziyaret ettik. Oradan da arabayla Hz. İsa’nın doğduğu ve gençliğini geçirmiş olduğu Malula köyüne gittik. Kilisede Ârâmice ayin dinledik. Ârâmice’nin konuşulduğu tek yer bu köy olması bizi biraz şaşırttı. Takla Hatunun kâfirlerden kurtulması için Allah’ın 2 parçaya ayırdığı rivayet edilen kalyona gittik. Geri dönerken Sahabiler mezarlığına gittik. Hz. Hüseyin’in üvey kız kardeşini ziyaret ettik. Halid bin Velid, (Hiç savaş kaybetmeyen Komutan) Bilal Habeşi’yi ve ama sahabi Abdullah İbni Ümmü Mektum’u ziyaret ettik.  Çıkıp Hz. Zeynep için yapılan kabri ziyaret ettik. Çok güzel yapılmış bir mekân ama çok fazla israfa kaçılmış bir yer. Kubbesinde 4,5 ton altın kullanıldığı rivayet ediliyor. İçi kristallerle dolu bir mekân. Neyse oradan da çıkıp namazlarımızı kıldık. Muhiddin ibni Arabî camisine geldik. Muhiddin ibni Arabî’nin kabrini ziyaret ettik. Sonra otele gidip yattık.

29.07.2010

Muntazar El Zeydi ile görüşmeye geç kalmıştık. Kahvaltıyı o yüzden yolda yaptık. Görüşme çok güzel geçti. Sorular sorduk. Bush’a ayakkabı fırlatmasını konuştuk. Çok güzeldi. Oradan çıkıp Hamas’ın Şam’daki binasına gittik. Orada Ebu Ömer lakaplı bir adam bizimle sohbet etti. Bize anlattıkları çok etkileyiciydi. Müslümanların ne yapması gerektiği ile ilgili konuştu. Filistin davası nasıl sonuçlanacak? Hepsini konuştuk. Orada bize meyve suyu ikram edildi. Oradaki sohbetten sonra İslami Cihat Örgütünün binasına gittik. Orada da yanlış hatırlamıyorsam Ebu Cihat adında birisi bizimle konuştu. Konuştuğumuz konular hepimizin merak ettiği konulardı. Orada ikramlar oldu onları yedik. Eymen adında bir gazeteci sanırsam bize ikramları o yaptı. Çok güzel geçti ikindi namazını kılıp çıktık. Ebu n-Nur camisine gittik. Hayyul etrak yani Türk mahallesine çıktık. Türk camisine girip oturduk. Oradan aşağıya kamyonetin arkasında indik. Ebu n-Nur camisinde akşam namazını kıldık. Patani’li ağabeylerle görüşmeye gittik. Bilmeyen var mı bilmemde Tayland’ın zulüm yaptığı bir Müslümanların çoğunlukla yaşadığı bir ülke. Abi yapılan zulümleri bize anlattı. Müslüman olarak nasıl ve neler yapmamız gerektiğinden bahsetti. Yemeklerini yedik. Çok değişik tatları vardı. Bazı şeyler yenebilecek tatta değildi. Neyse yatsıyı Ebu n-Nur camisinde kıldık ve otele gidip yattık.

30.07.2010

Bugün Busra’ya gezmeye gittik. Şehri gezdik. Rahip Bahira’nın kilisesini ziyaret ettik. Sonra peygamber efendimizin devesinin çöktüğü yeri gördük. Oradan da Ömer mescidinde Cuma namazımızı kıldık. Sonra İmam Nevevi’nin doğduğu köy olan Neva’ya gittik. Kabrinde asırlık ağaçla karşılaştık. Yasinler Fatihalar okuduk. Bu sırada Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden öğretim görevlileri geldi. Onlarla görüştükten sonra pazardan biraz yiyecek alarak yola çıktık. Ürdün’e doğru İlerledik. Aldığımız yiyecekleri bir camide oturup yedik.  Gene ilerlerken bir başka camide namaz için durduğumuzda tebliğ cemaatinden bir grup kişi bize hem ikram ettiler hem de tebliğ. Onları dinledik, ikramlarını yedik sonra yola çıktık. Akşamüzeri Ürdün’e vardık. Yemek yiyebilmek için güzel bir yer aradık ama bulamadık. Namazlarımızı kıldık ve arabayla başka bir yere gittik. Biz orada yemeklerimizi yerken ağabeylerimizde bizim için otel aradılar. Ve yemekten sonra otele yerleştik. Bir gece Amman’da kaldık.

31.07.2010

Ertesi gün Melik Abdullah camisine gittik ve Caminin altında olan müzeyi gezdik. Krallıkla yönetilen bir ülke olduğu için kralın babasının ve oğlunun resimlerini her tarafta gördük. Amman’da Ölü Deniz’e girdik. (Keşke girmeseydik.) Yüzdükten sonra Hz. Musa’nın vefat ettiği yer olan Nebu Dağına doğru gittik. Orası aynı zamanda hac mekânı olarak da kullanılıyor Hıristiyanlarda. Oradaki Kilise restore edildiği için giremedik ama çevresini gezdik.  Orada namaz vakti daraldığı için acilen 2 km yakınındaki bir camiye gittik. Namazı kıldık ve Akabeye doğru yola çıktık. Gene akşam akabeye ulaştık. Güzel bir lokantada yemek yedik. Daha önce hiç yemediğim bir yemek yedim. Ama baya bir zorlandım.  Sonra elektronik mağazalarını gezdik. Otele gidip yattık.

 01.08.2010

Bu sabah saat 9 gibi otelden ayrılıp Kızıldeniz’e yüzmeye gittik. Ama ben yüzmedim. Arkadaşlar saat 2’ye kadar yüzdüler. Otele gidip duş alıp otelden saat 4 gibi çıkışımızı aldık ve yemek yedik. Yediğimiz yemek güzeldi ama havanın sıcak olması bizi sevindirmedi. Yemeğimizi bitirdikten sonra İran niyetiyle yola çıktık. Türkiye sınırında çok fazla bekledik. Ve en sonunda Antep’te yemek yemek için bir yere girdik. Yemeklerimizi yedik ve camiye gittik. Öğlen namazlarını kıldık. İkindiyi bekledik. Yanımıza bir abi gelerek tebliğ cemaatinin yaptıklarını bize Türkçe olarak yaptı. Namazdan sonra çıktık ve baklavalı dondurma yedik. Akşam namazına kadar dolaştık. Namazı kıldıktan sonra İstanbul yolculuğuna başladık. Yaklaşık 12-13 saatlik yolumuz var. Allah yardımcımız olsun.

Genç Seyyah
Mustafa Erciyes AYDOĞAN

..........

Seyahatimize 23.07.2010 cuma günü yatsı namazından
sonra başladık.Arabamız Başakşehir Mevlana Cami’sinin önünden saat 23.30 gibi  Suriye'ye hareket etti.Hedefimiz Kilis üzerinden Halep’e girmekti.Ben önceden Hatay Sınır Kapısından geçeceğimizi zannediyordum ama Hatay’da ticari araçlar sorun çıkarabildikleri için Kilis’e gidecektik.Türkiye’deki ilk durağımız Tuz Gölü idi.

24.07.2010

Saat 09.00-10.00 gibi Tuz Gölü’ndeydik. Arabadan indiğimde gölün beyazlığı beni şaşırttı.Buranın tuz yoğunluğunun fazla olduğunu biliyordum ama hiç yerin tuzla kaplı olup bembeyaz olacağını düşünmemiştim.Orada herkesin evinden getirdiği börekler,poğaçalar ve yaprak sarması ile kahvaltı yaptık.İyice karnımızı doyurduktan sonra arabaya bindik.Yolculuk eğlenceli geçiyordu.Cd den ilahiler ,marşlar söyleye söyleye Gaziantep’e doğru yola koyulduk. Öğle yemeği niyetine Antep'in tatlısını yedik. Akşama Halep'deydik. Halep’te bir Türk Lokantasına gittik.Adamlar Türkçe konuşarak biz müşterileri içeri davet ettiler.İlk gelen yemek menemene benzer bir şeydi. Sonradan 2 lavaşa sarılmış tavuk dönere benzer bir dürüm yedik. Bu dürümün içine değişik bir sos koymuşlardı. Herhalde alışık olmadığımızdan dolayı dürümü çoğumuz yiyemedi. Yemekten sonra otel aramaya başladık. Diğerlerine göre daha iyi bir otel beğendik ve ona yerleştik. Yerleştikten sonra dışarı çıktık. Ara cadde gibi bir yerde yan yana dizilmiş meyve suyu sıkan dükkanlar vardı. Birine girdik. Önceden Ahmet Hoca bize ‘’atom için’’ demişti. Bizde atomlarımızı söyledik. Adam bir mikserin içine elma, armut, muz, hurma(meyve olan),bal, kivi, çilek ve buz koydu.Hepsini karıştırdı ve bize verdi.Ben bu karışımı beğenmiştim fakat bazı arkadaşlar içemedi.O gece çok oyalanmadan uykuya daldık.

25.07.10

Sabah 10.30 gibi kalktık çünkü yarımda oteli boşaltacaktık. Kahvaltıdan sonra Halep Kalesine geçtik. Kalenin çoğu bozulmamıştı. Bu kalede bir cami vardı. Buradaki bir rehber caminin içinde Peygamber Efendimiz  Hz.Muhammed’in (sav) namaz kıldığını söyledi. Ayrıca girişin sağında Müslümanların, solunda Hristiyanların yaptırdığı 2 sütun vardı. Kaledeki geziye amfi tiyatroda devam ettik. Birkaç fotoğraftan sonra eski gözcü kulesine gittik. Açıklığın bir bölümünü çay bahçesi yapmışlardı. Burada Halep neredeyse
kuşbakışı gözüküyordu. Kaleden çıkınca çarşıya girdik.
Çarşı tam bir labirent gibiydi. Bir ucu  Hz.Zekeriyya Camisine
çıkıyordu. Öğleyi kıldıktan sonra ikindiye kadar iznimiz vardı. Çarşıda çok fazla şey vardı ama kendimize uygun pek bir şey bulamadık. Ben ve birkaç arkadaş daha üzeri sedef işli dedikleri birer kutu aldık. İkindi namazını kıldıktan sonra Hama'ya doğru yola çıktık.
Hama'ya vardığımızda AliBaba restorantına girdik. Yemek biraz geç geleceği için camiye gidip akşam namazını kıldık. Yemekten sonra Hama yı gezmeye başladık. Hama'dan Asi Nehri geçiyormuş . Bu nehir üzerine 4 tane değirmen yapılmış.
Oranın gençleri bu değirmenlerin üzerine çıkıp suya atlı-
yorlarmış. Biz oraya gittiğimizde yatsı okundu. Namazları kıldıktan sonra yürümeye başladık. Köprünün üzerinden değirmenlere baktık.4-5 genç soyunuyorlardı. Biraz bekledikten sonra 2 kişi suya atladı. Su çok kötü gözüküyordu ve de ürkütücüydü. Çocuklar herhalde alışık oldukları için hiç çekinmeden atlayıvermişlerdi. Geze geze oradaki çay bahçesine geçtik. Sohbet muhabbet saat gecenin 1i olmuştu. Önceden belirlediğimiz buluşma yerine gidip Şam'a hareket ettik.

26.07.2010

Saat 4te Şam'a vardık.
Sabah namazını Ebu-l Nur camisinde kıldık. Bu caminin
özelliği çok büyük olduğundan derslik olarak kullanılmasıydı. Namazdan çıktık otogara gittik. Sonra ver elini Lübnan. Gittiğimiz il Beyrut'tu.Beyrut'un özelliği ülkenin zengin
ili olmasıydı. Lübnan’ı müslümanların çok olduğu bir ülke zannediyordum. Ama ülkenin %50 si, Beyrut’un da %60ı hristiyanmış. Lübnan’a indiğimizde bir macunatçıya macunat, pide veya pizzaya benzer bir şey-girip yemek yedik. Sonra denize gittik. Deniz çok güzeldi. Suya kayalıklardan atlayarak giriliyordu. 45dk civarı yüzdük. Lübnan’a günü birlik geldiğimiz için saat 24.00 da Şam Minibüsüyle Suriye'ye geri döndük. Otelimiz güzeldi fakat sabah boşaltacaktık. Bu yüzden erkenden yattık.

27.07.2010

Sabah oteli değiştirdikten sonra Şam Emevi Camisine gittik. Camide Hz.Yahyanın başı ve 4 mezhebin 4 mihrabı varmış. Önceden 4’ü de kullanılırmış. Bunun amacı camiye gelen her insanın kıldığı namaz cemaatle olsun diye düşünüldüğündenmiş. Sonradan Osmanlı İmparatorluğu Maliki mihrabı  cemaat arka arkaya saf  olduğunda  Hz. Yahya’nın  kabrine  secde  etmesin diye, Hambeli mihrabını da  çok köşede kalıp  cemaati  ortalayamadığından kötü olmasın diye bu iki mihrabta namaz kılınmasını değiştirip vakit namazlarının Şafi Mihrabında,Cuma ve bayram namazlarının Hanefi Mihrabında kılınmasını uygun görmüştür. Emevi Camisini ,1.ve 2.Abdülhamid'in yaptırdığı Hamidiye Çarşısını,İlk Türk Hava Şehitlerini kısaca turladık. Kuveyt Camisini gördükten sonra Ebu-l Nur Camisine geçtik. Yatsıyı kıldık ve bir pick-up ile otele geri döndük.
Sabah Sultan Abdülhamid’in yaptırdığı Hicaz Demiryolu Suriye Garına gittik. Orada bizi bir abi bekliyordu. Bu abi hem AGD Suriye sorumlusuymuş hemde 5.5yıldır tur rehberiymiş.  Önceki gün gezdiğimiz yerleri bu sefer bilinçli bir şekilde gezdik. Ayrıca sadece Osmanlı torunlarının girebildiği Sultan Vahdettin Han'ın mezarının bulunduğu Osmanlı Kabristanının içinde bulunduğu Selimiye Camisine gittik. Burada soyunun Osmanlı lara dayandığını söyleyen bir amca bize mezarların kimlere ait olduğunu ve hikayelerini anlattı. Oradan çıkınca Hz.İsa’nın çocukluğunun geçtiği bir hristiyan köyüne gittik. Buradaki bir kilisede ayin dinledik(görevli bize aramice söyledi, arapça çevirdi ve rehber türkçeye çevirdi)Tepeden aşağıya bakınca eski mağara evlerinin kalıntıları gözüküyordu. Oradan çıkınca Şam’a geri döndük Yavuz Sultan Selim’in yaptırdığı camiye gittik. Caminin altına doğru merdiven iniyordu. Altta türbe varmış. Oradan çıkınca otele gittik ve yattık.

28.07.2010

Sabah Suriyeli gazeteci Muntazar Zeydi ile görüştük.
Suriye’de görüştüğümüz bütün insanlar Türkiye’nin İslam ve cihad için ne kadar önemli olduğunu  bize anlatmaya çalışıyorlardı. Oradan Hamas Suriye merkezine
geçtik. Buradaki sohbetten sonra Filistin’in bir başka direniş örgütü olan İslami Cihad’ın eski adamlarından biri ile görüştük. Akşama doğru içinde Patani mültecilerinin
bulunduğu İHH nın han gibi bir binasına gittik. Burada bir Patanili genç ülkesinde yapılan zulümleri anlattı. Oradan yapılan vahşet Filistin de yapılanlardan neredeyse
farksızmış. Tek fark oradaki olayların dünyaca duyulamamasıymış. Bununda nedeni Tayland’ın yaptığı baskılarmış.Mesela medya Pataniyi haber yapamıyormuş.Yapsa bile haberin adı “Patanideki Zulüm” değil de Tayland’ın güneyindeki olaylar
oluyormuş.

29.07.2010

Sonraki gün Ürdün’e doğru yola çıktık. Yolda Neva köyüne gittik. İmam Nebevi’nin kabrini ziyaret ettik.Oradaki pazardan hocalarımız kahvaltılık yiyecekler aldılar.Yolda bir camide durup kahvaltı yaptık. Yolun devamında ikindi namazı için bir camiye girdik.
Bu camide Tebliğ Cemaati’nden birilerine rastladık. Bu adamlar 11 ay çalışıp 1 ay İslam’ı tebliğ ediyorlarmış. Namaz kıldık ve birkaç kişi yanımıza oturup bir şeyler anlattılar. Biz tam gidecekken yemek yaptık buyurun dediler. Tavuktan yapılmış lezzetli, sulu bir haşlamayı yedikten sonra Amman’a doğru yola devam ettik. Amman’da KFC nin çakması MFC diye bir yere girdik. Karnımızı doyurduk. Bu günümüz yollarda geçtiği için çok fazla bir şey yapamadık. Saat 21.30
gibi Amman’da bir otele girdik ve uyuduk.

30.07.2010

Sabah transitle otelden ayrıldık. İlk önce Melik Abdullah Camisine gittik. Ürdün’de her kral başa geçince cami yaptırırmış.Oradan çıkınca Akabe’ye doğru yola koyulduk.İlk molamız Ölüdeniz idi.Bu göl deniz seviyesinden tam 400m aşağıda imiş ve dünyanın 3.tuzlu gölüymüş.Göle girdik girmesine ama sanki vücudum yanıyordu.Kolumdaki birkaç yara feci şekilde acımaya başlamıştı.Suya girmeden önce bir tabelada ‘’Suya dalmayınız,azınıza ve gözünüze su sıçratmayınız, mümkünse sırt üstü yüzünüz.’’Nedenini sonradan Enes’in gözüne su sıçrayınca anladım.Biri Enes’in yüzüne su sıçratmıştı ve çocuk gözlerini açamadı.Talha  onun kolundan tutarak duş yerlerine götürdü.Ancak Enes o zaman  gözlerini açabildi.Ölü Deniz’de çok kalmadık.
Oradan çıkınca Nebo Dağına gittik. Buradan Hz.Musa'nın kavminin bir süre kaldığı yeri gördük. Dağın bir yerine gittik. Oradaki rehberin dediğine göre hava açık olsaydı karşımızda Kubbet-üs-Sahra gözükecekti. Biz o heyecanı yaşayamasakta oradan mutlu bir şekilde ayrıldık. Akşama Akabe'deydik. Akabe’den Filistin çok rahatlıkla gözüküyordu(tabiî ki sadece kıyı şehri) Denize yakın bir yerde akşam yemeklerimizi yedik. 20 dk boş vaktimiz vardı. Birkaç arkadaş sahile gidip Filistin’i seyredip ‘’Acaba yüzerek karşıya geçebilir miyiz?’’gibi sorularla tartıştık. Süremiz doldu, diğerleriyle buluştuk. Bir otel bulup yattık.

31.07.2010

Sabah Kızıldeniz’e girmek için plaja indik. Deniz çok güzeldi. Çok berraktı ve çok güzel mercanlar vardı. Neredeyse balıklarla birikte yüzdük diyebilirim. 12.00 gibi
sudan çıktık, otelde duşumuzu alıp, yurtdışındaki son yemeğimizi Akabe’de bir fastfood restoranda yedikten sonra Anavatan’a doğru yola koyulduk.

01.08.2010

Bu sefer yine Kilis tarafından Türkiye'ye girdik.Gaziantep'te biraz dinlendik
ve İstanbul’a doğru yola çıktık.02.08.2010 öğleden sonra AGD-Genç Seyyahlar Yurt Dışı Gezisi’de bitmiş oldu. Bu organizasyona emeği geçen bütün ağabeylerime, gezi boyunca bizler için gecesini gündüzüne katan Ahmet ve Rıdvan Hocalarıma teşekkür ederim.Allah(cc) hepimizden razı olsun.

Genç Seyyah
Sacit GÜNEREN

..........


23.07.2010


Saat 12’de Suriye’ye yola çıktık. Geceyi arabada geçirdik. Sabah namazını kıldık, öğleye doğru tuz gölündeydik gölde biraz yürüdük ve yanımıza aldığımız yemekleri yedik. Ve yola koyulduk. Çeşitli yerlerde durduk namaz kıldık vs. ihtiyaçlarımızı giderdik. Antep gidince baklava yedik ve Suriye sınırına gittik.
  • SURİYE
Suriye Arap ülkelerinde gezilmesi gereken öncelikli ülkelerden biridir. Birçok tarihi ve dîni mekâna sahiptir. Müslümanlar haricinde Hıristiyanlarda ilgi göstermektedir. Çünkü Hz. İsa’nın yaşadığı yer buradadır. Ayrıca birçok eski kilise de var.
24.07.2010

Halep
Sınırda pasaport işlemlerinden sonra Türk paralarını Sûrîye çevirdik. Ve Halep Şehrine doğru yol çıktık. Halep’e vardığımızda hava kararmıştı. Anadolu isminde bir lokantada menemen ve şavurma yedik. Daha sonra bir otel bulduk dışarı çıktık biraz gezdik ve otele dönüp yattık. Sabah otelden çıkınca ilk yemek yedik yemek olarak bizim tercihimiz genelde macunat şavurma gibi yiyecekler oldu. Halep’te çok sayıda Türk yaşıyor. Suriye’deki bakkallarda çok sayıda Türk malı da bulabilirsiniz. Yemekten sonra Halep kalesini gezdik. Halep Kalesi surlardan ziyade yaşam alanı olarak kullanılırmış. İnsanlar kalenin iç kısmında yaşamsal faaliyetlerini yaparmış: Market, evler,  tiyatro, ibadethane kale içerisinde kale dışında ise tarlalar vs. var. Kale içinde hediyelik satan bir yer ve tam tepede bir çay bahçesi var. Çay bahçesinden aşağıya bakınca tüm Halep şehrini görebiliyorsunuz.  Kaleden sonra Emevi (Zekeriya) Camii’nin yanındaki çarşıyı dolaştık. Bu çarşı Suriye’de hediyelik eşya satın alabileceğimiz en iyi yerdi. Turist olduğumuz için Türkiye’de olduğu gibi bize pahalıya satmak istediler. Örneğin: ilk başta 3000 surî olarak fiyat verdiği eşyayı sonra 1500 surî ye yani 100 liradan 50 liraya indirmişti ama hocamız pahalı bulduğu için satın almadık. Daha sonra Emevi Camiinde buluşup Öğle namazını kıldık. Caminin avlusuna ayakkabıyla girilmediği için mermerde yürüyünce ayaklarımız hafif pişti. Daha sonra otelden eşyalarımızı aldık ve Hama Şehrine yola çıktık.

25.07.2010

Hama
Bu şehir İhvan-ı Müslim’in çok teşkilatlandığı bir şehirmiş. Dönemin Kralı Hafız Esad bu şehri bombalamış ve bir katliam yapmış Bu yüzden bu şehir Suriye’nin üvey evladı olarak biliniyor. Hama’ya akşam saatlerinde vardık. Namazı kıldık ve Ali Baba adlı lokantada yemek yedik. Dolaşarak Namaz kılmaya gidiyorduk bir değirmenin yanından geçtik bu değirmen büyük ve eski bir değirmendi. Yatsı namazını Nurettin Zengi Camiinde kıldık. -Nurettin Zengi: Peygamber efendimizin bedenlerini çalmak isteyen 3 kişi kebire yaklaşınca efendimizi Nurettin Zengi’nin rüyasına girer 3 kişinin efendiniz yüzlerini gösterir. Ve oradaki herkese hediyeler dağıtır. Ama hediyeleri almaya gelmezler. Ve Nurettin Zengi kendisi camiye gider. Bu 3 kişi camide en ön safta namaz kılarken görülür ve suçlarını itiraf ettikten sonra da asılır.-
Sonra ayrılarak gezdik ve buluşup Lübnan’a yola çıktık. Lübnan’a giderken kendi aracımızla gitmedik bir otobüsle sınırı geçtik.


26.07.2010 


·         LÜBNAN
           Başkent Beyrut’taki bir otogara gittik otobüsten indik sonra namaz kılmak için bir camiye gittik. Namazı kıldık ve yemek yemek için uygun bir yer aradık ve bir macunatçı bulduk. Lübnan diğer Arap ülkelerinde çok farklıydı.  Dükkan isimleri hep İngilizce Arap harfleri yok gibi arabalar lüks kısaca aşırı Avrupa özentiliği var. Yemekten sonra Roj Kayalıklarına yüzmeye gittik. Yüzdükten sonra namaz kılmak için şii mahallesi Dahiyye’deki Hasaneyn Camiine gittik. Bu camii bir şii camidi. Namaz kılma şekilleri bizden farklıydı. Bir taşın üzerine alınlarını koyup secde ediyorlar kıyamda dua ediyorlar vs. gittiğimiz zaman kandil olduğu için camide program vardı. Kur’an okundu Arapça olarak konuşuldu. Caminin yanında gitmemizden birkaç gün önce vefat eden Hizbullah’ın manevi lideri Faddallah’ın kabrini ziyaret ettik. Sonra yemek için öğle yemeğini yediğimiz yerde yine macunat yedik. O kadar yedik ki herhalde Lokanta sahibi bir ayda yaptığı satışı bir günde yaptı. Otogardan minibüs tutup Şam’a doğru yola çıktık.


27.07.2010

Şam
Araplar Suriye’nin başkentine Dimeşk olarak diyor. Şam ise o bölgenin (Suriye, Güney Doğu Anadolu’nun bir kısmı). Dünya’da Suriye başkentini sadece Türkiye’de Şam olarak geçiyor.  . Bir otele girip uyuduk sabah kalkınca Daha uygun bir otele geçtik ve Hamidiye çarşısında alışveriş yaptık. Sonra namazı Emevi Camii’nde kıldık. Sonra ayrıntısız olarak ilk Türk hava şehitlerini Selahattin Eyyûbi’yi ziyaret ettik. Oradan çıkıp Ebu n-Nur camisine kadar gittik. Etraftaki mağazaları geze geze. Mescidi İmanda Araksusi’yi dinleyecektik ama yanlış günde gelmişiz. Orda bize dondurma ikram ettiler, namazı kılıp başka bir camide Vehbe Zuhayli’yi sohbet verirken dinledik. Ama Arapça olduğundan biz pek bir şey anlamadık. Sonra İsteyen otele döndü isteyende etrafı dolaştı sonra gidip yattı.                                                                                                                    

28.07.2010 

Sabah kahvaltıdan sonra bir rehber aracılığıyla çevreyi biraz daha iyi dolaştık. İlk önce Hicaz Demiryollarının binasını gezdik. II. Abdülhamit tarafından yapılmıştır. Sonra Selahaddin Eyyubi’nin kabrini ziyaret ettik ve kısaca hayatını dinledik ve ilk 3 Türk hava şehitlerini ziyaret ettik. Oradan çıkıp Rukiye Hatunun kabrini Hz. Hüseyin’in başının bulunduğu yeri ve Emevi Camii’ni Selimiye Külliyesini gezdik. Selimiye külliyesi Osmanlı’nın son toprağı olarak biliniyor Kanuni Sultan Süleyman tarafından Mimar Sinan'a yaptırılmış. Selimiye Cami’sine girdik. Bu cami Mimar Sinan’ın kalfalık eserlerindenmiş. İçinde hiç direk olmayan bir cami şimdi ise Türk mimarlar tarafından restore ediliyor. Sultan Vahdettin’in kabrini ve Osmanlı padişahlarının yakın akrabalarını kabirleri var. Külliyenin bir kısmı Suriye’nin askeri Araçlarını beklettiği yer olarak kullanılmış. Selimiye den ayrılarak Hz. İsa’nın doğduğu ve gençliğini geçirmiş olduğu Malula köyüne gittik. Kilisede Ârâmice ayin dinledik. Ârâmice’nin tek konuşulduğu yer bu köymüş. Takla Hatunun kâfirlerden kurtulması için Allah’ın 2 parçaya ayırdığı rivayet edilen kalyona gittik. Geri dönerken Sahibiler mezarlığına gittik. Hz. Hüseyin’in üvey kız kardeşini ziyaret ettik. Halid bin Velid, Bilal Habeşi’yi ve Abdullah İbni Ümmü Mektum’u ziyaret ettik. Oradan sonra Hz. için şiilerin kendileri yaptırdığı yeri ziyaret ettik. Çok para harcanarak yapılmış.  Kubbesinde 4,5 ton altın kullanıldığı rivayet ediliyor. İçi kristallerle dolu bir mekân. Bence bu kadar aç varken bu kadar para harcanması doğru değil.  Oradan sonra Muhiddin ibni Arabî camisine gittik. Muhiddin ibni Arabî’nin kabrini ziyaret ettik. Sonra otele gidip yattık.

29.07.2010

Sabah kalktık Bush’a ayakkabı fırlatan Muntazar El Zeydi ile görüşmeye gidecektik. Otelden çıktık börek vs. şeyler yendi bir eve görüşmeye gittik. Görüşmede sorular soruldu. İslam birliği hakkında konuştuk. Oradan çıkıp Hamas’ın Şam’daki binasına gittik. Orada Ebu Ömer bir yetkili bize bilgiler verdi Filistin davası İslam’da Türkiye ve Türklerin öneminden vb. konulardan bahsettik. Oradaki sohbetten sonra İslami Cihat Örgütünün binasına gittik. Orada Ebu Cihat adında bir kişi bizimle sohbet etti İslam birliğinden ve çoğunlukla bizim sorduğumuz sorulardan konuştuk. İkindi namazını kılıp çıktık. Ebu-n Nur Camii gittik. Türk mahallesine çıktık. Türk Mahallesi ama Türkçe bilen pek yok. Orada İHH’nın bir evi vardı. Burada Patanililer kalıyordu. Oraya gittik bize sunum yaptılar Patani deki zulümden bahsettiler. Bu konutu Türkiye’de dile getirmemiz gerektiğini söyledi ve orada Yöresel Patani yemeklerini yedik. Yatsıyı Ebu n-Nur Camisinde kıldık ve otele gidip yattık.

30.07.2010

Busra
Sabah kalktık Rahip Bahira’nın yaşadığı Busra Şehrine doğru yola çıktık. Rahip Bahira Peygamber Efendimiz(SAV)’in Şam’a bir kervanla giderken peygamber efendimizin peygamber olacağını anlayan ve tehlikeli olacağı için gitmemesini öneren rahiptir. O Hanif dînine mensup. Orası gezilmesi gereken antik yerlerden birisi. Roma imparatorunun yaptırdığı çok güzel bir tiyatro var. Hz. Ömer burayı fethettiğinde etrafını kale yaptırmış. Kale dışında Antik eşyalar satan yerler var. Bu eşyalar yapılan kazılarda bulunmuş. Biz oraya Cuma Günü gittik ve öğle vakti olduğu için Cuma namazını orada kıldık. Cumanın hutbesi Arapça olduğu için pek bir şey anlamadık. Cuma sonrasında adamın biri bize Arapça nereli olduğumuzu sordu bizde Türkiye dedik adam daha sonra Abdal Etrak diye bir şey söyledi hocamıza anlamını sorduk hoca: Kahraman Türkler anlamına geldiğini söyledi.
 Neva
 İmam Nevevi’nin doğduğu köy olan Neva’ya gittik. Kabrinde asırlık ağaç vardı. (İmam Nevevi 40 yaşında vefat etmesine rağmen birçok kitap yazmış hadis rivayet etmiş ve İslami faaliyetler yapmış biridir Bu zaatın kabrini çalmak isteyen bir Yahudi kabre doğru kazı yapmış ama ağacın kökleri kabri çevrelemiş ve kabir çalamamış). Sonra pazardan biraz yiyecek alarak yola çıktık. Ürdün’e doğru ilerledik. Aldığımız yiyecekleri bir camide oturup yedik. 
·         ÜRDÜN
Amman
Ürdün’e girdikten sonra namazı kılmak için bir camide durduk namaz kılacaktık ki adamın biri geldi sohbet etmek istediğini söyledi. Bu Camii birçok ülkede olan tebliğ cemaatinin bulunduğu bir camiymiş kendileri bize tebliği yaymamız için bir şeyler anlattılar, ve yemek ikram ettiler. Sonra başkent Amman’a gittik namazı kıldık ve bir yerde yemek yedik. Ürdün’de yemek olarak genelde fast food u tercih ettik. Otel ararken bir içecek dükkanı gördük orada kamışları bir makineye sokuyor, suyunu çıkarıyorlardı. Bizde tadına bakmak için bir bardak aldık tadı: Bizim damak zevkimize hiç uymuyordu. Sonunda bir otel bulduk ve orada yattık.

31.07.2010

Sabah kalktık ve Melik Abdullah camiine gittik. Caminin hemen yanında büyük bir kilise vardı. Bu camiyi kral kendi adına yaptırmış. Her kral kendi adına bir cami yaptırıyormuş camiinin altında bir müze vardı. bu müzede fotoğraflar eski Kur ‘anlar bazı mekânların maket görünümleri vardı. Ürdün’de her yerde Melik Abdullah’ın resimleri vardı. Sonra yüzmek için Ölü Deniz (Lut Gölü)’ne gittik. Ben girmedim ama arkadaşlarım girdiler. Ama burası tuz gölü olduğu için kafasını sokanların gözleri yandı. Hemen çıkıp yıkadılar ve yine girdiler ama kafalarını sokmadılar Göl tuz olduğu için suya batmıyorsun su gireni yukarıya kaldırıyor. Sonra Hz. Musa’nın vefat ettiği yer olan Nebu Dağına doğru gittik. Papa geldiğinde burayı hac mekânı olarak belirlemiş. Oradaki Kilise restore edildiği için giremedik ama çevresini gezdik.  Orada namaz vakti daraldığı için acilen 2 km yakınındaki bir camiye gittik. Namazı kıldık ve Akabeye doğru yola çıktık. Yolda akşam namazını da kıldık.

Akabe
Akabe’ye vardığımızda yatsı namazını kıldık. Ve Turkish Chiken yazan bir yer de yemek yedik. Etrafta dolaştık denizden bakınca İsrail toprakları gözüküyordu. Bunları yaptıktan sonra yatmak için otele gittik.

01.08.2010

Sabah kalktık otelden çıkıp denize (Kızıl Deniz) girdik. Denizde çok durduk kimse güneş kremi sürmedi bunun için çoğumuzun sırtı yandı. Denizden sonra otele gittik dinlendik duşumuzu aldık, hazırlanıp yemeğe gittik yemekten sonra minibüse binip Vadi Ram adlı çöle gittik. Bu çöl filmlerdeki çöllerden biraz farklıydı. Yeri çoğunlukla topraktı içeride bir bedevi çölü vardı. -eskiden bedeviler kervanlarla uğraşmadıkları için en temiz Arapçayı konuşurlarmış. Şimdi ise onlarınki de bozulmuş.- Vadi Ram’a girerken şoförüyle bir jeep tuttuk ve gezmeye başladık etrafta 350-400 metre yüksek kayalar vardı aynı kartpostallardaki gibi bir görüntü vardı. Yer yer mola yerleri vardı birinde akşam namazını kıldık daha sonra fotoğraf çekildik yürüdük yatsı vakti gelince yatsı namazını seferi olarak kıldık ve jeep ile geriye döndük minibüse bindik burası gezideki yurtdışında son yerdi. Buradan sonra Suriye üzerinden Türkiye’ye döndük.

02.08.2010
         
 Türkiye’de ilk Gaziantep te durduk yemek yedik ve namazı kılmak için bir cami’ye gittik camide Tebliğ cemaatinden bir kişi geldi tanıştık ve sohbet ettik. Öğle namazını kıldık 1-2 saat sonra bekleyip ikindi namazını kıldık sonra akşam namazına kadar serbesttik namaza kadar dolaştık, dondurma ve baklava yedik. Sonra namaza gittik namazdan sonra öğle namazından önce bizimle tanışan kişi cemaate hadisler okuyup sohbet ediyordu. Bizde dinleyip İstanbul’a doğru yola çıktık.

Gezi Değerlendirmesi
                Bu gezi gittiğimiz yerleri, İslamı, Arapları, farklarımızı, ortak noktalarımızı anlamam için çok faydalı oldu. Bu geziye katılmadan öncekiyle şimdiki düşüncelerim arasında çok değişmeler oldu. Türkiye’de Arap dendiği zaman çoğu kişi onları pis insanlar olarak algılıyor. Ama öyle değil. Bazı şeyler onların kültüründe var. Biz böcek yiyeni yadırgıyorsak onlar bizim her köşe başında satılan kokoreçi yadırgamazı mı? Ayrıca Peygamber Efendimiz o kadar sahabî hangi ırktandı? Araplara pis demek Peygamber Efendimiz (SAV)’e bir hakarettir.
Bence hakir görülmesi gereken varsa oda pis batılılardır tarih boyunca yaptıkları mide bulandırıcıdır.  Peygamber katili Yahudilerdir ki bizim toplumumuz onları özeniyor onların mallarını kullanıyor, onları öven tişörtler giyiyor.

Genç Seyyah
Talha ŞAHİN

..........

Sabırsızlık la  bekledıgım o aksam gelmısdı hayatımda ilk defa yurt dısına cıkıcakdım ve akadaslarımla bırlıkde cıkıcakdım.akşam arabada biraz muhabbet biraz ilahiden sonra herkes uyudu..Yol üzerinde Konya Tuz Gölü’ne gidip ayaklarımızı soktuktan sonra kahvaltı yapıp Gazi antep e yola çıktık.ve orada durup bir yerde baklava yedik ve sınıra geçtik.yolculuğumuz 15 saat sürdü.Sınır’da biraz bekledikten sonra Suriye’ye geldik.Şimdi suriye nin haleb şehrindeydik.Haleb’te önce bir lokantada yemek yedik.daha sonra otele gidip dinlendik.akşa aseratçı da meyve suyu içtik ve yattık. ertesi sabah saat 10 da otelden çıktık.çarşı gezdik.birkaç bir şey satın aldık.ve sonra halep kalesine gittik .kale gerçekten çok güzeldi. .kale Halep’in en yüksek noktası. Halep şehri ayaklarımızın altındaydı.kalenin içinde gercekden cok şey vardı.tiyatro,cami,hipodrom vb. vardı.kaleden sonra çarşıda 2 saat kadar gezdik..Çarşıdan .kendimize ve ailemize birkaç hediyelik eşya aldık.Sonra içinde h.z zekeriya nın kabri bulunan emevi camisine gitdik.Orda namaz kıldıktan sonra caminin içini  gezdik..Sonra namaz kıldıktan sonra Şam’a doğru yola çıktık.Şama akşam varmış idik.vaktimiz olmadığı için yemek yeyip yattık.Pazartesi sabahı erken kalkıp arabamız ile garaja gittik.Garajdan otobüse binip Lübnan’a geçtik.Lübnan’da sadece beyrut u gezdik..önce bir camide öğle namazını kıldıktan sonra roj kayalıklarına yola çıktık.epey yürüdük.ama deydi.çok eylendik kayalıklardan atladık.çok tuzlu idi.Sonra namazlarımızı kıldıktan sonra akşam,öğlen yemek yediğimiz macunatçıda pizza vb. yedik ve garja gittik. çok yorgunduk.otele gidip namazları kılıp yattık.Salı sabahı pizza ve portakal suyu ile kahvaltı yaptık.ve Emevi cami’ne gittik. çok güzel bir camii idi bir çokbadire atlatmış.daha sonra hamidiye çarşısına gittik ve orayı gezdik.Çarşıda alınacak pek fazla bir şey bulamadık.çok büyük bir çarşı idi.daha Sonra hep birlikte  ilk türk hava şehitlerinin ve Selahaddin Eyyübi’nin kabrini ziyaret ettik.dua edip oradan ayrıldık.daha sonra biraz yürüdük.hemen caddedeki Mescid-el İman camisine geçtik.araksusi adlı alim bize dondurma ikram etti.Sonra oradan Ebu-el Nur camisine gittik.çok güzel bir camii idi .dünyanın heryerinden  buraya ögrenciler egitim için geliyordu.türkler çoğunlukta idi.burada namaz kıldık ve isteyen istedigi yemeyi yedi . .Camide yatsı namazını kıldıktan sonra pikap ile otele geçtik ve yattık.       

sabah kalkdıkdan sonra kahvaltımızı yaptık .daha sonra dün gezdiğimiz yerleri bir rehber eşliginde gezdik herşeyi bilmiş olduk ilk olarak hicaz demir yolunu gezdik ve oraları tanıdık.içeresinde birsürü tablo vardı..Bu demir yolu sultan 2.Abdülhamit han tarafından yapılmış. yapılış amacı istanbuldan  medineye hacı götrürmek ve hac imkanı saglamaktı.Ama artık bu demir yolu uzak mesafeler için kullanılmıyor.burdan sonra tekrar ilk türk hava şehitlerinin kabrini  ve selahatdin eyyubininde kabrini ziyaret etdik..daha sonra sahabe kabristanına gitdik mezarlıkları ziyaret etdik.Burada Bilal Habeşi,  Hz.Ali ve Hz.Hüseyin’in kız kardeşlerinin  kabirlerini ziyaret ettik.Buradan Emevi Camiine geçtik.vakit namazı kıldık ve Hz.Yahyanın kabrini ziyaret  etdik.h.z. hüseyinin makamını ziyaret etdik ve rehberimiz bize  emevi camisinin  tarihinden söz etdi.
bu camide  4 mezhebi temsil eden 4 tane mıhrap var fakat şuan sadece hanefi ve şafi mihrabı kullanılmakda..buradan sonra  selimiye külliyesine gitdik ama daha önce  son osmanlı toprağını ziyaret etdik.burada son osmanlı padişahın sultan vahdettin in ve onun ailesinin kabirlerini ziyaret etdik .ve daha sonra  selimiye  külliyesini ziyaret etddik mimar sinannın kalfalık eseriymiş  ziyaret etdigimiz camı .fakat retorasyon yapıldıgı için cami şuanda kullanılmamakda ve türk mühendislerin elinde.Sonra Hz.İsa’nın çocukluğunu geçirdiği köye gittik.Oradaki tarihi evleri ve dağların içindeki mağara evleri gezdik.sonra eski bir kiliseye geldik eski zamanda hak hiristanlıga inanalar buraya gelip ibadet edermiş.Burada bir hristiyan ayinini dinledik .Sonra orada bir kanyona gittik.cok uzun ve güzeldi.bu kanyon rivayetlere göre eskiden bir kadın dinini iyi yaşamak için buraya babasından kaçarak gelmiş. sonra onu bulup öldürtecekmiş kadında Allah’a dua etmiş ve bu kanyon yarılmış kadın oradan içeri kaçmış ve askerler onu bulamamış. kanyonu gezdikten sonra arabamızla Şam’a geri döndük ve Muhittin ibni Arabi camisinde namaz kıldık  ve arabamızla otele gidip yattık .ertesi sabah  kalktık yemeğimizi yedikten sonra bush’a ayakkabı fırlatan adam Muntazar el Zeydi ile görüştük.çok samimi bir insandı Onunla sohbet ettik ve bir çok öğüt verdi ve oradan sonra Adem Abi bizi Filistin mahallesindeki Hamas’ın  merkezine götürdü.Orada Halit Meşal’in yardımcısı olan Ebu Ömer ile görüştük.yaklaşık 1 saat konuştuktan sonra İslami Cihad’ın merkezine gittik. Oradan sonrada  İslami Cihat Örgütünün merkezisine gittik.Orada bize Ebu Cihat adında bir abi hem sohbet etti hem de bize ikramda bulundu .Bize davamızın neden Filistin oldugunu İslami Cihad’ın kurucusunun kim oldugunu ne zaman kuruldugunu anlattı daha sonra  Ebu nur camisi ne geçtik namaz kıldıktan sonra patanililerin kaldıgı yere  gittik orada bızım için  bir program hazırlmışlardı onu izledık pataninin ve oralarının ne durumda oldugunu niçin hiç duyulmadıgnı ögrendık .orada bir turk mahallesini ziyaret ettik turk camisine gittik. daha sonra Ebu nur  camisi ne gittik yatsı namazını kıldık yine aynı otele gidip uyuduk.
 Ertesi sabah kahvaltımızı yaptıktan sonra İmam Nevevi’nin  cocuklugunun geçtigi  “Neva” kasabasına gittik onun kabrini ziyaret ettik. Dualarımızı okuduk.Kabrin içinden çok büyük bir ağaç vardı. bu ağaç İmam Nevevi’nin kabrinin  sarmıs ve koruyormus biri çalmaya kalkmış  ama bu agac’tan dolayı çalamamış. Kabri ziyaret ettikten sonra hocalarımız pazardan domates salata peynır ekmek aldılar bız de  hemen koşedeki camii de  malzemeleri yıkadık ve oglen yemeğimizi  yedik .daha sonra  işimizi bitirip ürdüne dogru yola cıkdık yol üzerinde  camide namaz kıldık  ve mola verdık sonra orda bize tebliğ cemaatinden abiler sohbet ettiler ve bize yemek ikram ettiler. Oradaki işimiz bitince “Ürdün’e” doğru yola çıktık Akşama doğru Amman’a geldik.Yemeğimizi yedikten sonra otele gidip yattık.
sabah uyandıktan sonra “Melik Abdullah” camisi ne  geldik. Kralın  adına yapılmıstı kralın ailesının  fotograflarının bulundugu yerı ziyaret ettık. Bu camiiyi gezdikten sonra ölüdeniz’e doğru yola çıktık. Hava cok sıcaktı hemen gırmek istiyorduk denize ama tahmin ettıgımız  gıbı soguk degıl cok sıcaktı  herkes yüzdü ölü deniz   çok  tuzlu bir deniz cok tuzlu oldugu içinde   batma  riski yoktu Sonra onlarda çıkınca hep beraber toparlanıp Nebo dağına gittik. Nebo dagı  Hz. Musa’nın vefat ettıgı  dag buradan Hz. Muasa’nın asasıyla 12 tane pınar cıkartmıs. İsrail ogulları için ve bu dagdan kudus ve ölüdeniz görünüyordu ama biz göremedik cünkü her yer sisdi ve bu dagda yeni yapılan bir kilise vardı.
burada bır de müze gezdik  müzenin içinde  eskiden kalmak seramık taslardan tablolar vardı gercekten  cok eskı ve guzeldı be bu dagın resımlerı de  içerde mevcuttu burada işimiz bittikten sonra Akabe’ye doğru yola çıktık. Sonra yemek yemek için bir lokantaya girdik bu lokantada yemek konusunda  hıc zorluk cekmedık yemeklerı yedıkden sonra otelle  gectik. otel gayet güzeldi  ve uyuduk  ertesi sabah  erkenden  kalktık eşyalarımızı hazırladık ve kızıl denızde yüzmeye gitdik kızıl deniz gercekten cok guzeldı ve masmavıdı  herkes  yüzdü cok eylendık  ve  bir müddet güneslendık Denizden çıktıktan sonra son kez otele gitdik cantalarımızı arabaya yerlesdırdık ve  aynı lokantada  yemek yedık yemekler gayet guzeldı karnımızı tıka basa doyurmusduk ve  “Vadi Rum” çölüne dogru yola cıktık  .Çölü dolaştık.gercekten  cok harıka bı coldu klasik çollerden farklı olarak burada buyuk buyuk daglar mevcutdu  ve kumdan tepeler gormekde mumkun  tepelere cıkıp  assagı dogru kosmakta eşsız bır keyıfi. Jeep ile  safari keyfi  gercekten cok guzeldı ve aksama dogru çolden ayrıldık namazı kılıp son duragımız olan türkiye ye dogru yola cıktık. Önümüzde Türkiye sınırına daha 1100 km.lik bir yol  var.Yol boyunca hiç durmadan ilerledik ve Türkiye sınırına geldik.Türkiye sınırında olaylar bir şeyler oldu onun için yaklaşık 1.5  saat sınırda bekledik sorma Kilis üzerinden Gaziantep’e geçtik.antepte  bır lokantaya gırdık ve bu  10 gunun acısını cıkartdık  ve bır yrde  baklava dondurma yedık.orada yine Tebliğ cemaatinden bir abi bizle sohbet etti. Şimdi Türkiye’ye doğru yola çıktık.1200km.lik  yolumuz var ve yola çıktık. Yaklaşık 15 saat sonra İstanbul’a geldik ve gezimizde burada sonlanmış oldu. Gercekten cok guzel bir gezıydı. HOCALARIMIZDAN ALLAH RAZI OLSUN     

Genç Seyyah
Abdullah Harun İLHAN