Sınırlar Ötesi 2012


Uzun zamandır görmeği istediğim Balkanlar'ı sonunda 2012'nin yazında gezebildim. Atalarımızın bir nevi miras olarak bıraktığı Balkanlar'ı görebilmek ve birçok önemli kentini gezebilmek gerçekten heyecan vericiydi. Balkanlar denilince aklıma doğal olarak o toprakların asırlarca sahibi olan Osmanlı gelir aklıma. Onların bıraktıkları camilerde namaz kılabilmek, yaptıkları devasa kalelerde fotoğraf çekebilmek milliyetçilik yapmaktan hoşlanmasam da bir Türk olarak gurur verici ancak aynı zamanda üzücü bir durumdu. Üzücüydü çünkü oradaki savaşların özellikle de Bosna Savaşının izlerini görmek burada Osmanlı'dan sonra çok acıların çekildiğinin kanıtı gibiydi.
            Kosova, yeni bağımsız olmasına rağmen ne kadar birçok evin sıvası tamamlanmamış olsa da gayet şirin bir ülke. Özellikle de güzel bir akşam geçirdiğimiz Prizren. Birçok market de Türk markalarını görmek mümkün. Bu sadece gıda ve içecek ürünlerinden ziyade otobanlardan büyük binalara kadar geçerli. Türk iş adamlarının birçok yatırımı var bu ülkede ve devamı da gelecek gibi gözüküyor. Ancak Kosovalıların Sırplardan daha çok çekecekleri var. Sırbistan'dan Kosova'ya geçtikten sonra gördüğümüz Sırp kontrol noktaları ve bayrakları Sırpların hala bu coğrafyada güçlü bir etken olduğunu gösteriyor.
            Kısa kısa diğer gittiğimiz ülkeleri özetlemem gerekirse: Arnavutluk Kosova'ya göre daha gelişmiş binalar ve şehirler daha derli toplu. Son senelerde Türkiye ile aralarının iyi olduğunu duyduk rehberimiz İbrahim Amca'dan. Karadağ gördükten sonra ise buranın neden isminde dağ olduğunu gayet iyi bir şekilde anladım. Birkaç güzel tatil köyü var ancak pek de abartılacak bir yanı yok. Ve geldik Hırvatistan'a.
            Hırvatistan diğer Balkan ülkelerine göre çok daha gelişmiş ve yakında Avrupa Birliğine de girecek. 2008 Avrupa Futbol Şampiyonasında tanıdığım Hırvatistan'daki işsizlik oranı da diğer ülkelere göre düşükmüş. Kısaca o coğrafyada önemli bir güce sahip. Arkadaşlara gezdiğimiz ismini zorla öğrendiğim Dubrovnik şehri ise Avrupa'da görülmesi gereken şehirlerden birisi bence. Biraz da o akşam geçtiğimiz Bosna'dan bahsedeyim.
            Bosna'nın diğer Balkan ülkelerine göre, özellikle Bosna Savaşından sonra Türkler için ayrı bir anlamı vardır. Bosna'nın tüm şehirlerinden savaşın izi görülmekte. Hiç bir şey göremeseniz bile en azından gözünüze bir mermi deliği çarpar. Ne kadar Aliya İzzetbegoviç birçok milletin aynı yerde yaşayabildiğinin kanıtıdır Bosna diye açıklasa da son durum hiç de öyle gözükmüyor. Hatta NATO güçlerinin çekilmesi halinde tekrar yeni bir savaşın olabileceğinden bahsetmişti birçok kez İbrahim Amca. Benim asıl ilgimi çeken nokta ise Sırplarla durumlarının bu kadar kötü olmasına rağmen yeniden aralarında evliliklerin olmasıdır. Türk milleti unutkandır diye bilirdim ancak Bosna halkı bizi geçmiş. Şunu da belirtiyim,  Kosovalılar ise kesinlikle evlenmezlermiş Sırplarla.
            Balkanlarda geçirdiğimiz dokuz günün son ikisini hastalıklı geçirsem de tüm ülkeleri severek ve eğlenerek gezdim. Bunun en önemli sebebi senelerdir tanıdığım arkadaşlarım ve hocalarımdan oluşan bir grupla bu geziyi yapmamdı. Evet, Balkanlar birçok acı çekmiş ve halen de bu acılar devam ediyor. Ancak inanıyorum ki Türkiye'nin de yardımlarıyla ilerleyen senelerde daha da gelişmiş ve barış halinde olacaklardır.
            Grubumla yaptığım kale tırmanışları ne kadar yorucu olmuş olsa da güneşin altında seyahat halindeyken oruç tutmak ne kadar zorlayıcı bir durum olsa da bu geziyi kolay kolay unutacağımı düşünmüyorum ve bu mutluluğu bize yaşatan Allahıma önce şükrediyor sonra da organizasyonu yapan hocalarıma teşekkür ediyorum.
                                                                                                                  Genç Seyyah
                                                                                                              Talha Şamil Çakır


Öncelikle bu geziyi düzenleyen hocalarımıza ve bizi Balkanlarda gezdiren rehberimiz İbrahim amca ve şoförümüz Fikret abiye çok teşekkür ediyorum.
Balkanlar herkesin gidip gezmek istediği eski Osmanlı mirasını görmek istediği yerdir. Ama gördüğümüz kadarıyla Osmanlıdan balkanlarda eserini gördüğümüz miras yapılar ve yemekleri (yapılarında çoğu savaşta hasar görmüş). Osmanlıdan sonra insanları uzun bir dönem dinden uzak bir şekilde yaşattıkları için insanların İslami anlayışı çok bozulmuş. Ama yinede orada Osmanlıyı görebiliyoruz.
Balkan gezimizin ilk bölümü Kosova’da başladı. Kosova’da çok fazla yer gezmedik ama önemi büyük bir yere gittik. Sultan Murad Hüdavendigar’ın şehit edildiği yere.
Aslında Balkanlarda savaş izi çok az bulunan bir şehirdi Kosova. Benim Balkanlarda en çok görmek istediğim yer Bosna idi. Bu yüzden yolculuğun hızlıca geçip Bosna ya gelmesini istiyordum ve nihayet gezinin ortasında Kosova, Arnavutluk, Karadağ ve Hırvatistan’ı geçtikten sonra Bosna ya ulaştık. Bosna gerçekten muazzam bir ülke ve bu ülkede geldiğimiz ilk şehir Mostar oldu. Konakladığımız yer Mostar köprüsünün hemen yanıydı ve manzarası süperdi. Mostar da savaş kalıntıları çoktu. Hatta savaş sırasında Mostar Köprüsü yıkılmıştı (ama sonradan yine onarılmış),binaların üzerinde kurşun izleri vardı ama her yerdeydi. Savaş direkt sivillerin üzerineydi ortada asker falan olmadığı için Sırplar direkt sivilleri hedef almıştı. Evlerin üstündeki izleri bazı insanlar yamamıştı ama gücü yetmeyenlerin evlerinde hala yüzlerce hatta binlerce kurşun izi vardı. Yolculuğumuzun devamında Sarayova şehrine geldik. Burası çok yeşillik ve etrafı dağlarla çevriliydi. Burada kaldığımız yurt bize oteli aratmadı. Burada da savaşın izler çoktu ama en önemli yer ALİYA İZZETBEGOVİÇ'in mezarıydı.Bosna gezisini tamamladıktan sonra son ülke Sırbistan vardı.Bu ülkede asla unutamayacağım bir anım oldu. Novi Pazar Merkez Camii'nde Enes Balcı kardeşimle birlikte Sırbistan’daki Müslümanlara teravih namazı kıldırdık. Sırbistan’dan sonra dönüş için Kosova’ya gittik. Kosova da ki Prizren de bir gece daha konakladık. Sonra Piriştine’den uçağa binip İstanbul’a döndük. Türkiye’yi gerçekten bir haftada ne kadar çok özlemiştik...
                                                                                                              Genç Seyyah
                                                                                                               Zahid Heruz


Evet, bir senenin daha sonuna gelmiştik. Hepimiz bütün senenin yorgunluğunu bu gezi de atma imkânına sahip olacaktık. Bu seferki rotamız Balkanlar idi. Bu gezi sayesinde birçok farklı kültürü tanıma imkânımız olacaktı. Sonunda koyulduk yollara bizleri yeşil ülkelerin güler yüzlü insanları karşıladı oralarda, bizleri adeta memleketimizde hissettirdiler. Yolculuğumuzun ilk durağı olan Prizren'de konaklamıştık ve orada farklı milletlerin bulunduğu kültür sentezini tanıma imkânımız olmuştu. Bir sonraki gün ise Škodra ya doğru yola koyulmuştuk. Škodra da birçok doğal güzellik görme imkânını yakaladık. Sonraki gün ise bir günde 4 ülkede birden olacaktık gerçi bu biraz yorucu olacaktı ama her şeye rağmen yorulduğumuza değmişti. Karadağ’dan transit geçiş yaparak Adriyatik Denizi'nin incisi Dubrovnik ' e doğru yola koyulmuştuk Dubrovnik doğal güzelliklerin yanı sıra bir çok mimari güzelliğin bulunduğu eşsiz bir sahil kentiydi. Oradan da gezimizin en yoğun geçecek durağına doğru yola koyulmuştuk yani Bosna Hersek'e doğru. Bosna da ki gezimizde bizleri yer yer güldüren yer yer düşündüren yer yer ise üzen birçok anımız olmuştu. Oradan ise Novi Pazar a gitmiştik Novi Pazardaki insanlar bizi çok güzel karşılamışlardı. Ve son gün ise ilk durağımız olan Prizren'e geri dönmüştük ve gezimiz sona ermişti. Kısa bir anekdot: Bu gezide emeği ve desteği bulunan herkese binlerce teşekkür ederim hepsinden Allah razı olsun...  
                                                                                                             Genç Seyyah
                                                                                                     Mehmet Akif Çetinkaya


Selamun Aleykum,
Balkan gezimiz 14-22 Temmuz arasındaydı. Piriştine Havaalanına indiğimizde iman dolu bir hafta bizi bekliyordu.
İlk gecemizi Prizren'de (Kosova) geçirdik. Oradaki merkezi dolaşıp Osmanlı mimarisinde yapılmış olan Sinan Pasa Camii’de namazımızı kıldık. Kaldığımız yurtta çok iyi hizmet gördük ve ilk günümüz diğer günlere göre daha sakin geçti. Ertesi günlerde önce Arnavutluk'taki Skodra şehrini sonra da Hirvatistan'daki Dubrovnik şehirlerini gezdik. Skodra şehrinin kalesine çıkarak mükemmel bir manzarayla karsılaştık. Dubrovnik aslında programda yoktu ama gittiğimize kesinlikle değdi. Bu gezide gezdiğimiz en güzel şehirdi Dubrovnik. Eskişehiri çok ilginç ve çok farklıydı. Deniz kıyısı şehire bambaşka bir renk katıyordu. Ayrıca eskişehirden çıktığımızda modern şehirle karsı karşıya kalıyorduk ve bu da Dubrovnik'i diğer şehirlerden ayırt eden tarafıdır. "Adriyatik'in inicisi" olarak adlandırılan bu güzel şehirde yok yoktu.

 Ondan sonra Bosna Hersek'in yolunu tuttuk. Konakladığımız ev Mostar Köprüsüne manzarası vardı ve gittiğimiz gece Mostar köprüsünün karsısında çay içerek güzel bir sefa çektik. Ertesi sabah Mostar'da geçirdik günümüzü ve orada diğer ülkelerde olduğu gibi baksa bir milliyete sahip olan Müslüman kardeşlerimizle namaz kildik ve bu çok ayrı bir güzellikti. Ayrıca bu güzel manzarayı kaçırmayıp orada bol bol fotoğraf çektirdik. O günün aksamında Saraybosna'ya geçiş yaptık ve kaldığımız yer, bir üniversitenin yurdu idi. Yurt çok rahat ve çok moderndi. Bu da isimize çok yaradı çünkü ramazan kapımıza dayanmıştı. Sahurdan sonra rahat yataklarımızda güzel bir uyku çektik ve günümüze daha dinamik bir şekilde başlayabildik. Saraybosna'da kaldığımız o 3 gece içersinde (sadece çıktığımız gün oruçluyduk) Saraybosna kuşatma altındayken yapılan tüneli, Travnik'i, Aliya Izzetbegovic'in kabri ve müzesini, oradaki muhteşem piknik alanını ve Saraybosna'nin merkezini iyice gezip yöresel yemeği olan Cevabi'yi çokça yedik. Ayrıca Boşnak/Türk kahvesini de çok içebildik. Bu Saraybosna macerasından sonra da Osmanlının Sırbistan’a geçiş kapısı olan Sancak bölgesindeki Novi Pazar şehrine gidip bir otelde konakladık. Ne yazık ki orada şehri çok gezemedik, çünkü 7 saatlik yolculuk bizi çok yormuştu ve biz o yüzden iftara kadar otelde kalıp dinlenmiştik. Teravihi kıldıktan sonra şehrin merkezini gezme şansımız oldu. Ertesi sabah istikamet Piritsine idi. Oradaki Havaalanına Ahmet Hocamı bıraktıktan sonra Prizren'e gittik. O gece Prizren'de konakladıktan sonra öğle vakti Prishtine Havaalanından İstanbul’a geri uçtuk.

 Bu geziyi organize eden ve bize orada sahip çıkan hocalarıma çok teşekkürler - hakkinizi helal edin. Allaha emanet. Selamun Aleyküm.
                                                                                                          Genç Seyyah
                                                                                                    Emir Faruk Kayahan


İstanbul’dan uçağa bindiğimizde hem ikinci defa uçağa bineceğim hem de ikinci defa yurt dışına çıkacağım için heyecanlıydım. Yaklaşık 1.30 saatlik bir yolculuktan sonra Kosova’nın başkenti Priştine’ye indik. İndiğimiz yerde bize gezi boyunca rehberlik yapacak İbrahim abi ve şoförümüz Fikret abi karşıladı. Daha sonra restorana gittik. Restoranda gezi boyunca kahve bombardımanına uğrayacağımızdan habersiz bir şekilde ilk makiatomuzu içtik. Daha sonra gençler için çalışma yapan bir kuruluş olan “AKEA” yı ziyaret ettik. Ve Kosova’nın fatihi olan padişahımız I. Murad’ı ziyaret ettik. Ve onun şehit edilmeden önceki duasını kalbimizde tasdik ettik ve Allah’a bağlılığını görmüş olduk. Başkentin halk yapısından bahsedecek olursak İslam adına pek iç açıcı şeyler söyleyemeyiz. Çünkü bize anlatılanlara göre %90’ı Müslüman bir ülke olmasına rağmen Batı tarzı yaşamdan aşırı etkilenmiş bir halk ile karşı karşıyız. Türkiye’de İslam nasıl yaşanıyorsa orda da pek farklı ortam görmekte zorlanıyoruz. Kosova’nın diğer bir şehri Prizen’de de aynı ortamla karşılaşıyoruz. Burası çok fazla camiye sahip olmasına rağmen ezan seslerinin yanında disko seslerini duymakta mümkün. Orda bizi karşılayan bir abiye bu ülkede İstanbul’un Fatih’i gibi bir yer var mı diye sorduğumda Prizen diye cevap verince ben gerçekten büyük bir şaşkınlık yaşadım. Ve bu ortamla karşılaştıktan sonra Müslümanların daha çok çalışması gerektiğini ve kâfirin durmadan beyin yıkamak için uğraştığını anladım. Gerçekten Dünya çapında İslam’ın yaşandığı doğru düzgün bir yer göstermek çok zor. Ve İslam kardeşliği neredeyse unutulmaya yüz tutmuş.
  Kosova’dan Arnavutluğa geçtik. Arnavutlukla ilgili aklımda kalan tek bir şey var. O da Prizen kadar canlı bir yer olmamasına rağmen ahlaki açıdan ondan iyi olmayan bir yer. Aynı zamanda etrafı gezdiğim zaman bakkaldan çok bar yerlerini görmekte bir Müslüman olarak bizi üzdü.
Arnavutluk’tan sonra Karadağ, Karadağ’dan sonra Hırvatistan, daha sonra da Bosna’ya gittik ve bir günde tam 4 ülkede birden bulunduk. Hırvatistan’ın incisi denilen yer olan Dubrovnik’te biraz kaldık ve etrafı gezdik. Bir kaleye çıktık ve meydanda dolaştık. Ve asıl görmek istediğim mekân olan Bosna’ya geldik. İlk önce Mostar şehrine geldik. Kaldığımız yurt Mostar köprüsünün hemen yanında ve manzarası güzel bir yerdi. Mostar’da köprüden başka kayda değer bir şey yoktu. Mostar’da meydandan çıkarak ara sokaklara girdiğimizde savaş izlerini rahatlıkla görebiliyorduk. Mermi izleri her yerde gözümüze çarpıyordu. Mostar gözümüze çarpmasını istediğimiz ama bir türlü göremediğimiz şey ise Aliya İzzetbegoviç’e olan saygı . Onun resimlerini hiçbir yerde rastlayamadık. Bir yerli nedenini sorduğumuzda ise cevap “onu herkes sevmez” oldu.
Sarayova’ya gittiğimizde ise Aliya’ya karşı biraz daha sempati verdı ama yine beklediğimiz kadar değildi. Sarayova’da da Müslüman ruhundan bahsetmek zor. Gezdiğimiz ülkelerde halk olarak ne gördüysek burada da onu gördük. Ama beni en çok burası hayal kırıklığına uğrattı.
Bosna’dan sonra ise Sırbistan’a gittik. Sırbistan ile ilgili anlatabileceğim tek şey çoğunluğun hristiyan olduğu bir ülkede Müslümanlıklarını koruyarak kendilerini  devlete kabul ettiren bir şehir olan Novi Pazar’da arkadaşım Zahit ile birlikte bir camide teravih namazı kıldırmamdır. Bu gerçekten güzel bir duyguydu.
Balkanlar turunu da böylece tamamlamış olduk. Genel olarak izlenimlerimi söylersem yukarıdan da anlayacağınız üzere İslam gerçekten unutulmuş ve haliyle İslam’a hizmet eden insanlarda unutulmuş. Gezinin bana kattıkları ise yeni insanlar yeni kültürler tanımaktan ziyade İslam’ı tekrar Türkiye’de ve Dünya’da nasıl hâkim kılabiliriz ve adaletli toplum düzenini nasıl ayağa kaldırabiliriz düşünceleri oldu. Zaten bu geziler bizlere bunları hatırlatmazsa bize hiçbir faydası olmaz ve sadece gezmek için gezmiş oluruz.
En sonunda da bizlere bu yerleri tanıma fırsatı veren AGD abilerimize ve katkıları bulunan herkese teşekkür ediyorum. Allah onlardan razı olsun. Vesselam…
                                                                                                                      Genç Seyyah
                                                                                                                         Enes Balcı


Genç seyyahların bu yılki rotası balkanlardı. İlk durağımız olan Kosova ya ziyaret için Sabiha Gökçen Havalimanından Piriştine Havalimanına uçuşumuzu gerçekleştirdik. Havalimanında bizleri bize gezi boyunca eşlik edecek olan şoförümüz ve rehberimiz karşıladı. Sonra Piriştine’den Prizren’e geçtik. Kalacağımız yurda eşyalarımızı yerleştirdik ve Prizren gezimizi gerçekleştirdik. Sinan Paşa Camii’nde namazlarımızı kıldık. Prizren meydanında gezdik ve yurda döndük. Böylece gezimizin ilk günü tamamlanmış oldu. Sabahleyin kahvaltımızı yaptıktan sonra Fatih Sultan Mehmed’in namazgâhını ziyaret ettik ve Arnavutluğ’a doğru yola çıktık. Arnavutlukta namazlarımızı kıldık. İşkodra kalesini gezdik. Kalede güzel manzara eşliğinde fotoğraf çektik. Kaleden indik ve akşam konaklayacağımız medresede yemek yedik. Yemekten sonra serbest vaktimizi gezerek değerlendirdik. Sabah bir sonraki durağımız olan Karadağ’a geçtik. Karadağ da Aziz Stephan adasının manzarası eşliğinde fotoğraf çektik ve Hırvatistan’a doğru yola çıktık. Dubrovnik’e ulaştık. Mescitte namazımızı kıldık. Dubrovnikte hem gezdik hem de alışveriş yaptık. Hırvatistan da ki gezimiz böylece sona erdi ve Bosna ya doğru yola çıktık. Bosna ya vardık ve öncelikle yemeğimizi yedik. Sonra kalacağımız yere gittik. Kalacağımız yer Mostar köprüsünün hemen dibindeydi. Orada biraz çay keyfi yaptık ve istirahat ettik. Sabah kahvaltısını yaptık ve Blagay tekkesini gezdik. Mostar köprüsünü ve çevresini gezdik. Orada turistlerden para toplayıp 30 metre yükseklikteki Mostar köprüsünden atlayan adam dikkatimizi çekti. Buradan Sarayevo ya geçtik. Sarayevo da 2 gün boyunca gezdik. Aliya İzzetbegoviç’in mezarını ziyaret ettik. Şehzadeler şehri Travnik’e gidip Travnik Kalesine çıktık. Sarayevo da ki son günümüzde teravih namazını kıldık. Sabahleyin uzun süren bir yolculuktan sonra Sırbistan’a vardık. Otelde biraz dinlendikten sonra ilk iftarımızı yaptık, namazlarımızı kıldık ve otelde konakladık. Sabah Kosova ya doğru yola çıktık. Kosova’da bir mağarayı gezdik ve kalacağımız yurda vardık dinlendik ve iftarımızı yaptık. Son gecemizi Kosova da geçirdik ve sabah Piriştine’den İstanbul’a uçtuk. Böylece balkanlarıda tanımış olduk. Bu gezide emeği geçen tüm hocalarımızdan Allah razı olsun.
                                                                                                                 Genç Seyyah
                                                                                                                     İrfan İlhan